Dün, bugün ve yarın için...

YAYINLAMA: 15 Temmuz 2017 / 20.00 | GÜNCELLEME: 15 Temmuz 2017 / 20.00

Cumhuriyeti kuran "Kurucu Kadro", onu yarınlara taşıyacak, gelişip kökleşmesine sağlayacak ilkeleri de başlangıçta belirttiler. Öncelikle geri kalmış bir ülke kimliğinden kurtulmak için her alanda ileri adımlar atılmasını programladılar.
Okur-yazar oranını artırmak için eğitim seferberliğini hemen başlattılar.
Çünkü, Cumhurlyet'i kuranlar insana yapılacak yatırımın önemini biliyorlardı.
Öncelikle beyinler aydınlanmalı, bilimin, sanatın, edebiyatın ışığından Anadolu insanı nasibini almalıydı.
İşte bu düşünceyle yola çıkanların coşkusunun tüm yurt düzeyine yayılması için her alanda seferberlik ilan edildi.
Köylere okul, sağlık ocağı, yol yapılması...
İçme suyuna, elektriğe, PTT'ye kavuşturulması...
Köy çocuklarının öncelikle eğitilmesi...
Köy yaşamının sosyal, kültürel, sanatsal anlamda geliştirilmesi...
Tüm konularda/alanlarda planlı/programlı, bilinçli bir kalkınma yolunun tutulması hedeflenmişti.
Hedef; toplumsal kalkınmanın adil,/dengeli gerçekleşmesiydi...
Bu amaç için, toplumsal özelliklerden kaynaklanan bir "milli eğitim" süreci de hemen başlatıldı.
Kent ve kırsal kesim aynı terazide değerlendirilerek, birlikte dengeli kalkınma sağlanacaktı.
Tabii ki bu görüş, bu heyecan "Kurucu Kadro"ca özenle/dikkatle günün koşullarına göre uygulamaya konuldu.
Yeni bir devlet, yeni bir sosyal düzen, kalkınma yaratılmak isteniyor, hedefleniyordu.
Ama zamanı değerlendirmek/kullanmak öyle her "siyasetçiyim" diyenin hüneri olmadığını şimdi bile anlamış değiliz, maalesef...
Zamanla "milli" olan hedeflerde tornistan yapa-yapa bugünlere geldik.
Kırsal kesime yönelik politikalardan ödün verince, hatta kimilerince saçma-sapan bulunulunca , hele de artan nüfus hiç dikkate alınmayınca "çağdaş uygarlık peşinde koşan Türkiye" kısa sürede sosyal yapısıyla, kentiyle/kasabasıyla kırsallaştı/köyleşti.
İstanbul megaköy oldu... Diğer büyük kentler de...
Köyler kent merkezlerine sel olup aktı. Akıyor da...
Şimdi sosyal yaşam, ekonomi, eğitim, sanayi, ticaret, ulaşım tümüyle sorunlu...
Adli olaylar sanki rotatife bağlanmış, durmak bilmiyor.
Siyaset düzey kaybetti...
Küfür, karalama, aşağılama propaganda aracı oldu.
En acısı da partiler ikinci plana itilip, cemaatler, tarikatlar onların yerini aldı.
Sonuç: 15 Temmuz...
Bu toplumun içinden çıkan/gelen aşağılık bir ihanet şebekesi 15 Temmuz kalkışması...
Oysa, "Kurucu Kadro" böyle mi yola çıkmıştı.
Herşey kendi eserimiz!..
Aklımızı başımıza toplayalım.


Dün, bugün ve yarın için...