Mazeret ağacına tırmanmak...

YAYINLAMA: 19 Temmuz 2017 / 20.00 | GÜNCELLEME: 19 Temmuz 2017 / 20.00

Hep yazarız, çizeriz, söyleriz ama, manzara "eski tas, eski hamam" örneği devam edip gidiyor. Başlangıçta farklı bir sonuç yakalama isteğimiz/arzumuz olsa da; sonradan gelişen durum ve olaylar, sonuç üzerinde hep "durumu kurtarma/koruma" anlayışına bağlı kalıyor, "sıfıra sıfır"a rıza gösteren bir tutumla stop ediyor herşey.
Giriştiğimiz her işin/uğraşın, daha ilk basamağında "başaramazsam..." kuşkusu kimilerimizin içine bir güve gibi siner, gizlenir nedense...
Bir içgüven kuşkusu... Bir kararsızlık belki de...
Bu nedenle de yaşamın her döneminde yeterli bilgi ve deneyimi kazanmadan "heves" peşinde koşup; vardığımız noktada elimize verilen karnelerin zayıflarla dolu olduğunu görerek bu günlere gelmedik mi?
Böyle durumların savunulacak bir tarafı olmadığını biliriz ve yine de en kolayı "mazeret ağacı"na tırmanmayı hüner sayarız kendimize:
"Aslında bunun hiç böyle olacağı aklıma gelmemişti..."
"Ama bunda benim kabahatim ne?"
"Sanki ben böyle olsun mu istedim." şeklinde -sığ aklımızla- savunuda bulunurken başkalarının "Bir çuval inciri berbat etti" eleştirisini ise -işimize gelmediği için- kulak ardı ederiz hep.
Kulağımız, eylemimizle ilgili eleştiriye kapalıdır böyle durumlarda.
Hepimiz böyle değiliz elbet.
Değiliz elbet de... Siyasal olayların kahramanı(!) kimi kişileri üstlendikleri görevlerde; ufak da olsa bir başarıya imza attıklarında böbürlenme hastalığına yakalanmalarını bu noktada nasıl değerlendirelim peki? Sanki, başardıkları iş siyaseten görevleri değilmiş... Ya da o işi/görevi; bir başkası başaramazmış gibi böbürlenmeler.
Bir tür "Doğululuk..." diyelim geçelim.
Bu konuda "Pireyi deve yapar" anlayışın toplumsal bir hastalığımız olduğunun farkında bile değiliz herhalde.
***
Toplumsal yaşamın siyaset cephesinde kültür/bilim/sanat düşünü egemenliğini sağlayamayan ülkelerin kaderidir böylesi ucuz/anlamsız iç çekişmeler.
Tıpkı ülkemizde olduğu gibi...
Yaşamın ağırlıklı bilim/kültür/sanat olgusu; siyaset alanına -bilerek/bilmeyerek- transfer edilmediği/davet edilmediği için "siyaset dünyamız" da bu alanda zayıf not almaya devam ediyor.
Bu durumun devam edeceği konusunda da kuşkular/korkular var görünürde.
Çıkış noktası mı?
Bir ülkede siyaset terazisinin doğru tartması, siyaset nabzının sağlıklı atması için "siyaset yapan kadrolar"ın; toplumsal yaşama renk katan, yaşam veren bilim/sanat/kültür alanlarından gelecek temsilci sayısının artırmalarıyla olacağını bilmemiz gerekir.
***
"Biz bize benzeriz" diye övündüğümüz, -hele de başarılı olduğumuz- alanlarda/konularda kanat takıp uçasımız gelir hep..
Ama...
Başaramadığımız/becermediğimiz her konuda/işimizde bir bahane yaratmayı "mazeret ağacı"na tırmanarak gidermeye/telafi etmeye çalışırız.
Bir tür doğululuktur bu!..
***
Başarısız mı olduk? Varsın olsun, mazeret ağacımız var, der avunuruz...
Amaa... Başkalarının "Ağzına burnuna bulaştırdı" eleştirilerinden ders çıkaracak yerde kulaklarımızı tıkama durumumuza kim anlam verecek?

Mazeret ağacına tırmanmak...