Siyasal barış gecikmemeli...

YAYINLAMA: 15 Ağustos 2017 / 20.00 | GÜNCELLEME: 15 Ağustos 2017 / 20.00

      Anot-katot gibi... Artı-eksi gibi... Eskilerin deyişiyle;  "nakıs-zait  gibi... Nice zamandır,  yaşamı iki kutup arasında yaşıyoruz. 

      Bir tarafta terör... Öte tarafta siyaset...

      Birinde yıllardır, ama yıllardır ülke bütünlüğüne yönelik  iç-dış bağlantılı kanlı terör örgütü      PKK'nın saldırıları...

      Ölümler... Katliamlar...

      Viran olan haneler...

      Yetim kalan masum yavrular...

      Sonuçta ekonomiye inen darbeler...

      Yurttaşın cüzdanını yakan fiyatlar...

      İşçinin, memurun, emeklinin YÖK olan umutları...

      Direkt ekonomiyi de hedefleyen, Türkiye'nin kalkınmasını engelleyen, Türkiye'nin yıkılmasını hedefleyen terör...

                                                                   ***

      Diğer kutup;  siyaset alanında  hiç, ama hiç bitmeyen karşılıklı suçlama kampanyaları...

      Basiretimiz mi bitti? Ya da sağduyumuzu hepten mi yitirdik?

      Başımızı iki elimizin arasına alıp bu ülke için ne/ler düşündük en son? Ne zaman düşündük?

      Terör belasının yaşattığı acılı günlerde; ulus olmanın yaşattığı  bütünlüğü/birleştiriciliği neden/niçin sürdüremediğimizi düşündük mü hiç?

      Teröre, terör odaklarına, iç-dış destekçilerine  anlık/günlük öfke ve lanet okumanın üzerine pozitif ne gibi bir  "birlik/beraberlik" ruhu geliştirdik?

      "Atatürk Türkiyesi" niçin diyemiyor siyasetçiler?

      Ya da; "Ne mutlu Türk'üm diyene!" öğretisini niçin unuttuk?

      "Atatürk Türkiyesi"ne yakışıyor mu bu tutumumuz?

 

                                                                    ***

      Terör olaylarının acılarını paylaşımdaki duyarlılığın niçin hemen buhar olup uçtuğunu, acıların yüreklere/benliklere yazılıp geçildiğini sorgulamalıyız artık.

      Önce,  neyi/neleri unuttuğumuza bakalım isterseniz.

      "Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti" diyen ve Cumhuriyeti kuran/koruyan/kollayan "o ahfad"ın oluşturduğu Kahraman Türk Ordusunu; dış mihrakların/odakların fitnesi/nifakı ile parçalayıp/bölmeyi amaçlayan hainleri bağrımızda yıllarca  nasıl beslendi?

        Nasıl bir gaflettir ki, bu hain terör şebekesinin devlet katında her yere sızmasından yıllardır  haberdar olunamadı?

        Hatta,  bu menfur sızmayla; 15 Temmuz'da darbe yapma cüretinde bulunulacağı önceden nasıl ve niçin tahmin edilemedi, hesaplanamadı, görülemedi?

                                                                    ***

      İki kutupta gidip gelen bir yaşamda mutluluğu, gülmeyi unuttuk.

      En çok da; siyasi kadroların, düşünce, davranış ve söylemlerindeki ucuzlukları/tutarsızlıklarını        göre-göre, yaşaya-yaşaya bu noktaya geldik.

      Eskilerimiz, "Birlik olmayan evde dirlik olmaz" diye ne güzel söylemişler.

      Ülkemiz bu sıkıntıyı/üzüntüyü yaşıyor.

      Siyasetçi, ülkede dirlikliğin de, dirliğin de sorumlusu olduğunu unutmamalı...

      Bakınız; güzel/yiğit evladımız ne güzel ders vererek çekip gitti dünyamızdan...

      İyi ki vardın Eren...

                                                                ***

      Ama, siyasetçilerin "İyi ki varsın Eren..." demeye hakları olmadığını düşünüyorum.

 

 

 

Siyasal barış gecikmemeli...