Adana’daki baraj faciası üzerine

YAYINLAMA: 28 Şubat 2012 / 18.00 | GÜNCELLEME: 28 Şubat 2012 / 18.00

Adana'da yaşanan facia ilgili İnşaat Mühendisleri Odası'nın ön raporunu merak ettiğim için bir arkadaşımdan rica edip göndermesini sağladım. Okuyunca hem şaşırdım, hem de çok üzüldüm. Bu gibi olaylar neden yalnızca Türkiye’de oluyor düşünmenizi istedim.

İşte Adana Gökdere Barajı’nda yaşanan faciaya yönelik İnşaat Mühendisleri Odası görüşü:
Gökçe Nehri üzerinde, Ergenuşağı Köyü yakınlarında bulunan Gökdere Köprü Barajı inşaatında 24 fiubat 2012 tarihinde meydana gelen olay sonucunda iki işçimiz hayatını kaybetmiştir. ‹ki işçinin yaralandığı "kazada" halen kayıp olan 8 işçiye ulaşmak için arama kurtarma çalışmaları sürdürülmektedir. Olayda hayatını kaybeden işçilerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifa diliyor, kayıp olan işçilerimizin de sağlıklı bir şekilde yakınlarına ulaimasını temenni ediyoruz.
‹nşaat Mühendisleri Odası Adana Şubemizin olayın hemen ardından bölgeye intikal ederek hazırladığı ön raporda şu tespitlere yer verilmiştir.
•- Gökdere Köprü Barajı`nın dolu hacminin 93 milyon m3 olduğu, barajda su tutulmaya başlandığı, su hacmi 87 milyon m3 ulaştığında derivasyon tünelindeki mekanik kapağın basınca dayanamayarak koptuğu anlaşılmıştır.
•- Baraj inşaatı tamamlanmadan gövdede su tutulmaya başlanmış olması, barajın mansap kısmında ve tünelde işçilerin çalışmaya devam etmesi, kaza anında işçi kayıplarını ciddi boyutlara taşımıştır.
•- Ayrıca, mekanik tünel kapağını destekleyen betonarme yapıda kopmalar olduğu ve kapak arkası tıkaç betonlarının yapılmamış olduğu görülmüştür.
                                                             ***
Şubemizin hazırladığı ön raporda, olayın tünel kapağının ve bağlantı elemanlarının maksimum su basıncına dayanıklı bir şekilde tasarlanmamış olmasından kaynaklandığına yer verilmiştir.
Bir baraj inşaatında böylesi bir ihmalin yaşanmasının iki nedeni vardır. Bunlardan ilki Türkiye`nin su kaynaklarını yangından mal kaçırırcasına özel sektöre devreden bir anlayışın iktidarda olmasıdır. Bu anlamda ülke genelinde çevresel ve sosyolojik etkileri hesaba katmadan, hiçbir kurum veya kuruluşun görüşünü almadan, bölge halkının ihtiyaçlarını yok sayarak hayata geçirilmek istenen Hidroelektrik Santrallerine bakmak yeterli olacaktır. Suların satılmasındaki ısrar ve telaş, çevresel ve sosyolojik etkilerin gözetimini engellemektedir.
Yaşanan facianın ardından Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu tarafından yapılan açıklama, olayın ikinci nedeni olan denetim eksikliğini gözler önüne sermiştir. Bakan Eroğlu, DSİ`nin denetim yapmamasını Danıştay`ın "Su Yapıları Denetim Hizmetleri Yönetmeliğini" durdurma kararına bağlamış, sorumluluğun kendilerinde olmadığını ifade ederek kamuoyunu yanlış bilgilendirmiştir.
                                                                     ***
Bakanın konuşmasında ifade edilen Yönetmelik, Su Yapıları Denetim Hizmetleri Yönetmeliği`dir. DS‹ Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan yönetmelik ilk olarak 15.08.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, üst birliğimiz TMMOB`nin açtığı dava sonucunda 30.03.2010 tarihli Danıştay kararıyla yürütmesi durdurulmuştur. Danıştay`ın bu kararının ardından 13.05.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ikinci Yönetmelik hakkında ise 31.10.2011 tarihinde Danıştay tarafından ikinci kez yürütmenin durdurulması kararı verilmiştir.
Söz konusu ylönetmelik, denetim mekanizmasının özel sektöre devredilmesi koşullarını düzenlemekte ve bu da hâlihazırda DSİ`nin asli görevlerini tanımlayan 6200 Sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri hakkında Kanun`un 2. Maddesine aykırılık göstermektedir. Kanunla münhasıran DSİ`ye verilen denetim görevi, anılan yönetmelikle özel denetim firmalarına devredilmek istenmektedir.
Danıştay`a itiraz davası açan TMMOB`nin en temel gerekçesi de, kamu kaynakları üzerindeki yatırımların denetlenmesi hususunda özel firmaların yetkilendirilmesinin doğuracağı risklerdir.
                                                          ***
Yürütmesi durdurulan yönetmelikte, yapımcı firmaya çalışacağı yetkili denetim firmasını belirleme hakkı tanınmıştır. Bir yapımcı firmanın parasını kendi ödediği bir denetim firmasından hizmet alması uygulamada "şeklen denetimin" önünü açacaktır. Denetim firmasının mali bağımlılığının denetimin kamusal niteliği ile çelişeceği açıktır.
Yönetmeliğin yürütmesinin durdurulması DS‹`nin kanunla kendisine verilen denetleme yetkisini kullanmasına engel değildir. 6200 sayılı yasa yürürlükte olduğu sürece DSİ su yapılarını denetlemekle yükümlüdür. Bugün böylesi bir facianın yaşanmasının nedeni de söz konusu yönetmeliğin iptal edilmesi ile doğan hukuksal bir boşluk değil, DSİ`nin asli görevleri içerisinde yer alan "denetleme" görevini yerine getirmemiş olmasıdır.
                                                           ***
İşte insan hayatının belki de en ucuz olduğu ülke, Türkiye’de durum böyle…

Adana’daki baraj faciası üzerine