Sahtekârlık

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Genelde sahtekarlık sadece sahte para basmakla olmaz. Her şeyin sahtesi olabilir, çünkü insanoğlunun zeka yapısının düzgün işlerden ziyade dolambaçlı işlere çalıştığını izleriz.

 

Bir icat çıkar ortaya, hemen peşinden bir sahtesi üretilir. Sahtesi aslından daha ucuza pazar bulur, vede buram buram sahteyim kokar. Sadece madde üretiminde onlarca saat el emeği göz nuru dökerek bir üretim konusu ve maddesi bulursunuz. Bunun içinde harcanan onca yıllık emek, zaman ve akıl yormak, bu üretimde ana girdi olur.

 

Üretim miktarına bu araştırma ve geliştirme değerleri katılıp, ham maddenin de maliyetini üzerine koyarak, iş gücünün nisbeti ile toplam bir maliyeti oluşturursunuz. Üzerine kârınızı da koyup piyasaya verdiğinizde, alıcı sayısı arttığını gören sahtekarlar, malı kopya eder, araştırma geliştirme gideri olmadığından malzemeyi çok ucuza mal edip, orijinalinden 5 kuruş altına etiket koyarak pazarda hızla paylarını alırlar. Böylelerine fırsatçı demenin doğru olduğuna inanırım. Ancak fırsatçılığın her toplumda olduğunu düşünmekteyim. Sadece insan olmasından öte, her yaşam döneminde böyle cin düşünceli insanların her ülkede, her yerde olduğuna hiç şüphem yoktur. 

 

Tarihte bile Anadolu’da yaşamış bulunan devletlerin yazıtlarında Kral Şuppiluliuma’nın yaşam kurallarında ve tarihte ilk yazılı kanunlar olarak bilinen Hammurabi Kanunları’nda da, adil olma ve bilhassa dürüst olma, yaşamda ön plana çıkmakta. Hammurabi döneminde kısasa kısas türünde bir adalet olmasına rağmen, bir çok konuda bugün bile geçerli olabilecek türde ceza tanımlanmış. Bir de iddia eden taraf, iddiasını isbatla mükellef kılınmış. Hatta insan onuruna saygılı olan Hammurabi Kanunları’nda iddia eden taraf iddiasını ispatlayamazsa, ölümü kabul etmek zorunda bırakılmış ki boş yere bir insanı zan altında bırakmasın diye. Hammurabi imparatorluğu Hititler tarafından MÖ 1595 yıkılmış olmasından sonra bile bu kanun ve kuralların  MÖ 5’inci yüz yıla kadar güncelliğini koruduğu belirtilir. 

 

Osmanlı dönemlerinde hukuk işleri Kadı adı altında vazife gören adil insanların vicdanının sınırlarına terk edilmiştir. Kadı efendilerin ne kadar adil olup olmadıklarını bilmiyoruz. Ancak tevatür o dur ki kadı kaftanlarının oldukça büyük iki yan cepleri olduğu söylenir. Hani bugün bile halk arasında bir söylem vardır, ‘Doğrudan verme, yan cebime koy’ diye .

 

Davada tarafların her iki yan cebe koydukları miktar kadar Kadı Efendilerin kararından etkiledikleri tevatür olarak söylenir. Burada gerçek neye göre doğrudur, bunu bilmek zordur. 

 

Bence geçtiğimiz 15 senedir Ata rahmetlinin izlerinin silinmesi konusunda büyük bir uğraşı verildiğini, gerçekleri yaşayan ve algılama kabiliyeti olan insanlar tarafından izlendiler. Kimilerinin kendilerini Ata rahmetliden daha üstün olduğuna halkı inandırma çabaları, toplum tarafından paylaşım sitelerinde nefrete varan dillerde eleştiri aldı.

Yakın bir tarihte yapılan şeçimlerde bunun yansımasını takip ettik. Kazanılmış bir seçimin hülle yolu ile iptal edilerek bir başkasına yapıştırılmaya çalışılmasını, gülünç şekilde Hak Gaspı yapılarak çalındığını izledik. Şimdi ise Istanbul’da seçimlerin yenileneceği ilan edildi. Gerekçeli kararın içindeki maddelerin Yüksek Seçim Kurulu Kanunu ile çeliştiği açıkca görüldüğü halde, yeniden yapılması planlanan Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçiminde, elde kullanılacak tek bir koz kalmıştı: ATATÜRK’e gösteriş olarak, sahip çıkmaya çalışmak ve toplumda taraftar aramak.

 

19 Mayıs gününü kutlamak için Anıtkabire bile gitmeyip mazeret yaratan idare, andımızı silmeye çalışan bir yönetim, Istanbul’daki kaybı giderme çabası içinde birden 19 Mayıs’ı hatırlayarak taaa Samsun’a kadar giderek yaptığı  gösteriyi, halkın yemeyeceğini düşündüm diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

Sahtekârlık