Bir harekatın anatomisi

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Günlerdir, sabah akşam gece gündüz demeden ekranlardan yayınlanan demeçleri dinlerken, toplumun nasıl bir tepki verdiğini seyrettik.

Geldim, geliyorum, gelirsem fena yaparım, pişman olursunuz gibi söylemleri dinlemekten toplum hem rahatsız oldu,  hem de artık inandırıcılığını yitirmeye başlamıştı. Hani çoban köy kahvesine her gün koşarak sürüden evvel gelip, “Kurtlar bastı sürüyü, koşun yetişin koyunları kurtaralım” diye köy halkını kandırırmış. Birkaç defadan sonra kahvedeki insanlar artık bu söyleme inanmamışlar. Bir gün hakikaten kurtlar sürüyü telef etmeye gelmiş, çoban koşarak kahveye gelip, “Beyler bu sefer hakikaten kurtlar sürüye saldırdı, koşun” diye haykırmış. Kimse yerinden kıpırdamamış. Misalde kanımca kurt olarak tanımlanan ‘Türk Ordusu geliyor’ diye söylenince kimsenin kıpırdamadığını anlamaktayız. 

 

Ordumuzla, her ne kadar geçtiğimiz senelerde yıpratıldıysa da, yine düzenli bir ordu mekanizması olduğundan gurur duymaktayız. Yabancı basın ve ekranlar akıllarına hangi soru gelirse onu sormakta ekranlarda, akıllarında ne varsa onu yazmaktalar sütunlarında. 

 

Yörede yeterince dolaştığımı zannediyorum. Hatta yeni romanımda yörede yasaklı olan, hür ve özgür yaşam kurbanlarını işledim. Kobani, Kamışlı, Haseke, Rumela ve Tel After  gibi kasabalarda çok bulundum.

Burada yaşayan halk ile yaratılmak istenilen düzen arasında inanılmaz farklılıklar bulunmakta. Suriye tarafında, geçmişte, sınırda nöbetçi kulübeleri, jiletli tel örgüler gibi  koruyucu önlemleri yoktu. Hatta konuştuğum bir çok Suriyeli insanlar ‘ Sınırı zaten Türk askeri korumakta, bu nedenle biz niye önlem alalım ki ?’ diye bana soru yöneltirlerdi. 

 

Doğruydu, ancak durum şimdi değişik. Türkiye ile Suriye arasına bilhassa doğal gaz ve petrol bulunan yerlerde ayrı devletler kurularak petrol ve doğal gazın kontrolünü ele almak isteyen dış mihraklar, burada ilk önce kendi adamlarını ülkeye sokarak ISID örgütünü yarattılar. Merkezi idarenin zafiyetinden dolayı ülkede sayısı bile bilinmeyen örgütler, dış güçler tarafından hem parasal, hem de silah ve mühimmatla donatıldılar. Hatta değişik isimde aynı örgütten birkaç ayrı örgüt bile bu ülkede yeşerdi. Onlarda bu destekten kendilerine pay çıkarttılar. Hem de ne pay. Amerika’nın Irak yolu ile silah ve mühimmatların yanında askeri araçlar bile verdiklerini izledik. Stratejik Ortaklık adı altında ezilen bir ülke politikasında çıkış yolu mutlaka bulunması gerekmekteydi. Bu arada Amerika da pek aptal olmadığını bilmemiz gerekir. 

 

200 yıllık orta doğu projesi henüz daha başlayamadığını Amerika fark edince, Türkiye’nin harekatına geçit vermekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Bu arada PKK ve YPG , her ikisi de aynı kökten gelen örgütün düzenli bir ordu karşısında ne yapabileceğini denemeye kalktı. Olmadı, olamazdı Amerikan yönetiminin kararları daha başlangıçta bile çok büyük bir hata idi. Şimdi ise 35 kilometrelik bir şeridin altına çekilmeye başladığını ilan etti Trump. Düzenli ordu, her ne kadar karşısında bir düzenli ordu ile savaşmaya kurgulu ise de , Türk ordusu PKK eşkıyası ile 50 senedir mücadele ettiğinden, düzensiz bir ordu gibide düşünmeye idmanlı olduğunu unutmamak gerekir. 

 

Yabancı bir televizyon programında Amerika nın bir Bükük elçisi sorulara cevap vermeye çalışmaktaydı. Bayan ‘ın soyadı ilgimi çekti. Ekrandaki büyükelçinin soyadı  Rice ‘dı. Birden Dış İşleri bakanlığı yapmış bir kişi olarak tanıdığımız  Condoleezza Rice ‘ın TelAviv de ki meşhur konuşması geldi aklıma. ‘Orta doğuda artık Ilımlı İslam devletleri olacak ve sınırlar yeniden çizilecek ‘  bu sözleri sizde benim gibi hatırladığınızı düşünmekteyim. Bu küstah sözlerden daha da küstah sözler, Başkan Trump tarafından söylendi. Ancak dinlediğim büyük elçinin sözlerinden bir şey anladığımı iddia edemem. ‘ We are concerned on the national security of United States in this operation in Syria ’ diye adlandırdığı cümlede Amerika’nın Suriye’de hangi ülkenin emniyeti konusunda endişeleri olduğunu anlamakta güçlük çekmekteyim. Her zaman deyimlerden, ata sözlerinden bahsederiz. Pek çoğu boş boşuna söylenmiş laf  olmadığı bir gerçektir.  Yıllarca Abdullah Öcalan’ı Amerika’nın desteği ile ŞAM’da Suriye Silahlı Kuvvetleri Başkanlığı yanındaki yeşil binanın 4 katında korurken, bu günlerle karşılaşacağının hesabını yapmadığına inanmaktayım. Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına. 

Bir harekatın anatomisi