Kaba kuvvet, dağ kanunu

YAYINLAMA: 15 Mayıs 2012 / 20.00 | GÜNCELLEME: 15 Mayıs 2012 / 20.00

CHP Milletvekili Aydın Ayaydın, eski bakan Kürşad Tüzmen ile ilgili yolsuzluk iddialarını anlatan bir kitap (El Tüzmen) yazmıştı.
Belgeleriyle ortaya konan iddialar arasında; gümrük ve akaryakıt kaçakçılığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından uygulamaya sokulan Dahilde İşleme Rejimi uygulaması ile bazı kişi ve kurumlara büyük rantlar sağlandığı, Türkiye-Irak arasında petrol ürünlerinin nakline ilişkin bazı örgütlere çıkar sağlandığı konuları yer alıyor.
                                                                ***
Bu kitabın yayın yılı 2008. Yani 4 sene önce. Tüzmen’in bu kitapla ilgili dava açıp açmadığını bilmiyoruz. Çünkü basına aksetmedi. Kitap hala raflarda satışta olduğuna göre bir mahkeme kararı da olmasa gerek.
Kitabın yazarı ile hakkında kitap yazılan kişi tesadüfen aynı uçakla ‹stanbul’a seyahat için beklerken karşılaşıyorlar. Ve olan oluyor!
Bol küfürlü ve yumruklu kavga seyredenler tarafından haber ajanslarına ve internet portallarına duyurulunca günün en önemli konusu haline geliyor.
                                                                   ***
Demokrasilerde hak mahkemelerde aranır. Hukukun olmadığı yerlerde ise, şahıslar cezayı kendileri kesmeye kalkışırlar! Bunun adına da dağ kanunu denir.
Adı dağ kanunu da olsa, bunun bile bir raconu vardır!
Bakın Kürşad Tüzmen kendisine “Ne oldu?” diye soran gazetecilere ne cevap vermiş:
Başta kendisine olmak üzere validesi ve ailesine hürmetlerimi sundum. Daha sonra ayrıldım, ‹stanbul uçağına bindim. Gözleri sahanda yumurta gibi, taş gibi dolanıyordu, çok korkmuştu. Karşıma bir daha çıkarsa kendisini Türk toplumuna kazandırmak için yine aynı şekilde çok değerli hareketler yapacağım."
                                                                ***
Sözün bittiği yerdeyiz!
Bu olayla Ayaydın’ın annesinin ne ilgisi var, ailesinin ne alakası var?
Tüzmen alenen hepsine hürmetlerimi sundum yani sövdüm diyor. Yine karşıma çıkarsa yine söverim diyor.
Bunu sıradan bir kimse söylemiyor. Uzun yıllar müsteşarlık sonra bakanlık yapmış, Türkiye’nin ve dünyanın yakından tanıdığı ODTÜ mezunu, lisan bilen, dünya görgüsü olan, devlet umuru görmüş, sportmen geçinen birinin yapması bizi çok ciddi kaygıya sevketti.




Hypocrisy


Akdeniz Üniversitesi’nden Ömer Özkan Hoca dün yeni bir yüz nakli daha gerçekleştirdi.
Bu, Türkiye’de dördüncü yüz nakli oluyor. Diğer üçünde başarı elde edildi, bu kez de başarılı olacaktır.
Ben yüz naklini çok önemsiyorum. ‹leride bu rakam belki 40, belki de yeterli kadavra bulunursa 400 olacaktır. Çünkü yüz nakli yalnız yüzü deforme olmuş insanlar için değil, ikiyüzlülerin de toplumun karşısına çıkabilmeleri için yeni bir ihtiyaç olacak.
                                                        ***
Aslında “ikiyüzlü” demek benim anlatmak istediğimi tam olarak ifade etmiyor.
Yunanca'da ‘Hypocrisy’ diye bir kelime var. Sözlükteki anlamı şöyle: Haysiyet, ahlak ve dini inanç, ilke vb. meziyetlere sahip olduğu intibaını veripte asla bunlara sahip olmayanlara verilen isim.
Bazen yazarlar bunu ‘hipokrasi’ olarak Türkçeleşmiş gibi kullanıyorlar. Ama TDK sözlüğünde bu kelime yok.
fiimdi ne alaka derseniz…
Geçenlerde vefatının yıldönümünde anılan çok değerli bir insan, sanayici için bazılarının demecini, üzüntülerini ifadesini okuyunca beynimdem vurulmuşa döndüm! Bu kadarına da ‘pes doğrusu’ dedim.
Yaşamında ona olmadık haksızlığı yapanlar, onu kahrettirenler, belki de yaşamına neden olanları şimdi timsah gözyaşları dökenleri “hypocrisy’ye mükemmel bir örnek olarak telakki ediyorum.
‹şte bunun için Ömer Özkan Hoca’nın yüz nakli operasyonlarını dikkatle izliyorum. Bu iş böbrek nakli gibi kolaylaşıp, olağanlaşırsa hipokratlar ona koşacaklardır.
Acer bir yüzle, yeniden toplum içine çıkabilmek için…





Nihat Özdemir Başbakan’a cevap verecek mi?


Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış ya!
Kupanızı soyunma odasında, tuvalete yakın bir yerde verelim, dışarıda tahrik olmuş insanlar var, anlayışlı davranın, yoksa kupa mupa yok çekin gidin!..” demeye getiren zihniyet…
Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın elektriklerini kapatarak Galatasaray’a, istisnasız hemen herkesin ‘hakedilerek kazanılmış’ olarak değerlendirdiği şampiyonluk kupasının karanlıkta verilmesine neden oldu…
TFF Başkanı(!) kupayı, Galatasaray Başkanı Ünal Aysal’ın eline tutuşturup, Aysal’dan başka kimsenin elini sıkmadan kıçını dönüp gitti!
Polis müdahale etmese tünele plastik sandalyeleri istifleyip sonra da ateşe veren Fenerbahçe taraftarının niyeti insanları diri diri yakmaktı.
Yüzden fazla metrobüsün sefere çıkamayacak kadar tahrip edilmesi, durakların yıkılması, polis otolarının devrilmesi, esnafın dükkanlarının cam çerçeve indirilmesi, kısaca terör estirilmesinin savunması yapılır mı?
Galatasaray’ı kutlarız” dedikten sonra ‘ama’ diye başlayarak Cimbom için ağzına geleni sayan, “Galatasaray’ı Fatih Terim mi yönetiyor?” diye güya küçümseyen Ord. Prof. Dr. Nihat Öztemir’e gereken cevabı Başbakan Erdoğan verdi.
Biraz cibiliyeti olan bir insan hemen istifa eder.

















Kaba kuvvet, dağ kanunu