Eğitimde sınav (Sınavlar araçtan amaca dönüşmüş)
Türkiye’de eğitim sistemi, ilkokuldan başlayarak üniversite sonrasına kadar, kelimenin tam anlamıyla sınav odaklı hale gelmiş halde. Sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası düzeyde de sınav merkezli eğitimin handikap ve negatif etkileri tartışılmaya devam etmektedir.
Daniel Koretz, Harvard Eğitim Enstitüsü’nde (Harvard Graduate School of Education) profesör. Üniversiteye giriş sınavları gibi dönüm noktası sayılan yeterlilik sınavları olmak üzere, eğitimde ölçme ve değerlendirme politikaları konusunda çalışmış bir uzman. Ve sınav merkezli eğitime dair şöyle diyor:
“Sınavların, ölçülmek istenen konuların öğrenilmesine en ufak bir katkı sağlamadığı gibi, sadece tehlikeli bir test hazırlığı sürecini besleyen pahalı ve zararlı uygulamalardır.”
Eğitimle ile ilgili tüm belirlemeler, ölçümler, kazanımlar, davranış gelişimleri, açığa çıkabilen beceriler, kullanılmaya başlanılan yetenekler, sınav sonuçları üzerinden hesaplanmaktadır. Bunun dışında bir kritere rastlamak son yıllarda mümkün değil gibi.
Hangi veli ile “eğitim ve öğrenci” durumuna dair sohbete başladığınızda, temel amacının en yakın sınava çocuğunu sıkı sıkıya hazırlama telaşında olduğunu görüyoruz. Sınıftaki yeri, okuldaki yeri, ilçedeki yeri, ildeki veya ulusal düzeydeki “en iyi yerde” bulunmak için ilkokul 1.sınıftan başlayan sınav fırtınası tüm hızıyla çocukları alıp götürmektedir; hatta bu fırtınaya öğretmen, veli , okul yöneticileri de en hassas duyguları ile kapılıp gitmektedirler. Hepimiz belki de fark etmeden “alta kalanın canı çıksın” misali sınavlarda üstte olmanın telaşı ve gururuna gömülü haldeyiz.
Sonrası; özel okul bursluluk sınavına sıkı sıkıya hazırlanmak, parasız yatılılık, bursluluk, liseye giriş, üniversiteye giriş, mülakatlar, mesleğe giriş derken bir ömür “sınav amacıyla” harcanıp gitmektedir.
Günümüzde ne acıdır ki çocuk doğduğu andan itibaren, aileler çocuğunun sınavlara en büyük ciddiyetle hazırlanacağı koşulları belirleme telaşına sürüklenmektedir.
En iyi öğrenci, en iyi sınıf, en iyi öğretmen, en iyi okul, en iyi eğitim bölgesi, hatta en iyi yaşam bölgesi sınavlarda alınan sonuçlar ve sına sıralamaları üzerinden algılanmaktadır. Oysa eğitimde gelişim: Her öğrencinin olduğu seviyeden ileriye mesafe kat etmesi değil miydi?
Birer sınavmatik, testkolik hale gelen çocuklarımız arasındaki davranışlar, sevgi, saygı, ilgi, paylaşım, hoşgörü, demokratik kültür, yaşamsal değerlerin ne kadar etkin olabildiğini hepimiz gözlemleyebilmekteyiz.
Eğitim sisteminin, öğrencileri eğitmek, onların çok yönlü olarak gelişmelerini sağlamak yerine her yıl milyonlarca öğrencinin girdiği merkezi sınavlara hazırlayan bir yapıya bürünmesi ile neleri kazanıp, neleri kaybettiğimizi oturup ciddi ciddi tartışmamız, değerlendirmemiz elzem hal almıştır. Gelecekte bunun olumsuz etkilerini(sonuçlarını) hep birlikte yaşayacağımıza göre; eğitimin tüm bileşenlerinin objektif, bilimsel verilerle değerlendirme yapmalarına ve katkılarına ihtiyaç var.
Eğitim sınav endeksli olunca; doğal olarak, kamusal eğitim işlevsiz duruma düşerek; eğitim, özel kurslar, özel ders ve özel okul alanına kaymaktadır. Okulların yapması gereken eğitim yerine, parası çok olanın daha iyi yarıştığı ortama bürünmektedir. Eğitimin niteliğini olumsuz etkileyen, toptan ve bütünlüklü gelişimine ket vuran bu durumu öncelikle sorgulamamız gerekir.
Sınav uygulaması ile oluşan eleme, sıralama ve yönlendirmeler zaten fırsat eşitliği olmayan bir eğitim sistemi içinde yeni eşitsizlikler ve adaletsizlikler yaratacağı kesindir. Sınav ile değerlendirme ve belirleme ölçütleri; sosyo-ekonomik, eğitim düzeyi düşük ailelerin çocukları, kız çocukları, bedensel ve zihinsel engelliler, kırsal kesimde eğitim görenler ve diğer dezavantajlı kesimler açısından ciddi olumsuzluklar içermektedir.
Aslında eğitim alanında çalışan, kısmen pedagoji, psikoloji, çocuk gelişimi bilen, öğretmenlik deneyimi yüksek tüm eğitim ve bilim emekçileri bilmektedir ki, yukarıda saydığımız farklı özellikteki çocukların “standart sınav sistemi” üzerinden yarıştırılmasının hiçbir sağlıklı yanı olmayacaktır.
Tüm eğitimcilerin kendi aralarında tartıştıkları, zaman zaman sosyal ortamlarda paylaştıkları, hatta çözüm aradıkları konulardan biride; yeni çağ çocuklarının mutsuz görünümleri, memnuniyetsizlik, isteksizlik, bıkkınlık, usanmışlık ve heyecan yetersizliklerini belki de öğrencilerin “koşucu gibi yarıştırmalarında” aramak gerekmektedir.
Tabi ki eğitim süreçlerindeki tüm gelişimleri belirlemek, katkıları görmek, ilişkilenmeleri tespit etmek, etkileşimlerin sonuçlarını bilmek ve hedeflere ulaşma dair ölçme değerlendirme ve seviye belirlemeye dair bilimsel ölçme ve değerlendirmeye ihtiyaç her zaman vardır, olmalıdır.
Koretz, ”Standart bir sınav sistemi başlı başına bir sorun teşkil etmez; sorun sınavların yanlış kullanımı ve bazen sınav kavramının açıkça suiistimal edilmesidir” diyerek, sınavların eğitimi geliştirici boyutuna ihtiyacı belirlemektedir.
“Sınavları bir amaç değil araç olarak görmek ile yeniden işe başlayabiliriz.”
NOT: Gelecek hafta Daniel Koretz’in sınavlarla ilgili makalesi paylaşarak bu konuya devam edeceğiz.
Yararlanılan Kaynaklar:
1) https://www.gse.harvard.edu/news/uk/17/11/when-testing-takes-over(egitimpedia.com)
2) Eğitim Sen Yayınları
3) Havadis (/www.havadiskibris.com)