TÜRKİYE’DE ÇOCUK OLMAK
Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Birleşmiş Milletler 1959 yılında, yani bundan tam 66 yıl önce, Çocuk Hakları Bildirgesi’ni kabul etmiş ve 1989 yılında ise Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış. Ulu önder, muhteşem kurucu Mustafa Kemal Atatürk, bundan tam 105 yıl önce, Türk milletinin egemenliğini 23 Nisan 1920’de ilan etmiş ve bugünü çocuklara bayram olarak hediye etmiş.
Her yıl 20 Kasım, dünya çapında çocuk haklarının önemini vurgulayan ve çocukların daha iyi bir yaşam sürmesi için farkındalık oluşturan önemli bir gün olarak kutlanıyor. Bu sözleşme, dünyadaki tüm çocukların eşit haklara sahip olmasını güvence altına almayı amaçlıyor. Türkiye de bu sözleşmeyi 1990 yılında imzalayarak, çocukların haklarını korumak adına önemli bir adım atmış. Ancak, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çocukların yaşam koşulları ve haklarının tam anlamıyla sağlanması konusunda hala ciddi zorluklar var.
Evrensel anlamda “Çocuk hakları” dediğimizde, bir çocuğun gelişebilmesi, eğitim alabilmesi, sağlıklı bir yaşam sürebilmesi, güvende olabilmesi gibi temel ihtiyaçlarını kastediyoruz. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, her çocuğun yaşama, gelişme, ifade özgürlüğü ve korunma hakkına sahip olduğunu belirtiyor. Eğitim, sağlık hizmetleri, psikolojik destek, güvenli bir yaşam alanı ve özgürlük, çocukların en temel hakları olarak kabul ediliyor. Türkiye’de çocuk olmak ise bambaşka bir öykü…
Ülkemiz giderek yoksullaşıyor. Bu yoksulluğa eğitimsizlik de ekleniyor. Sosyal ve ekonomik eşitsizlikler çocukların yaşamlarını doğrudan etkiliyor. Türkiye’de, özellikle kırsal bölgelerde yaşayan çocuklar, şehir merkezlerine kıyasla daha fazla zorlukla karşı karşıyalar. Eğitim, sağlık hizmetlerine erişim, barınma gibi temel haklar, bazı bölgelerde hala yeterince sağlanamadığı gibi tarikat belası, çocuk evlilikleri, uyuşturucu baronları da minicik kalplerin başındaki kara bulut.
Eğitim, her çocuğun hakkı olsa da Türkiye’deki bazı bölgelerde hâlâ birçok çocuk okula devam edemiyor ya da eğitimine engellerle karşılaşıyor. Kız çocuklarının eğitimi, bazı bölgelerde kültürel engeller nedeniyle daha fazla zorlukla başa çıkmak zorunda. Son yıllarda yapılan çeşitli araştırmalar devletin eğitim politikalarının ne kadar yetersiz olduğunu ve okullaşma oranının ne kadar acınacak seviyeye düştüğünü bize belgeliyor.
Türkiye’de herkes çok zengin bir ailenin evladı olamıyor. Bu sebeple çocuk işçiliği de ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle düşük gelirli ailelerin çocukları, ekonomik zorluklar nedeniyle çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu durum, çocukların eğitimlerini aksatıyor ve onların gelişimlerini olumsuz yönde etkiliyor. Çocuk işçiliği, sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik ve fiziksel sağlık açısından da tehlikeler taşıyor.
Çocukların fiziksel ve psikolojik güvenliğinin, toplumsal huzurun sağlanması açısından kritik öneme sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Son yıllarda artan trafik kazaları, aile içi şiddet, çocukların şiddetle karşı karşıya kalması, inanılmaz boyutta tırmanan uyuşturucu trafiği, şiddete özendirilen çocukların birbirlerine verdikleri zararlar gibi sorunlar, çocuk haklarının ihlaline yol açıyor.
Ayrıca, çocukların dijital dünyadaki güvenliği de giderek daha önemli bir konu haline geldi. İnternet ve sosyal medya, çocuklar için birçok fırsat sunarken, aynı zamanda onları zararlı içeriklere ve çevrimiçi istismara da maruz bırakabiliyor. Bambaşka bir dünyada, Medine hurmaları, manda yoğurtlarıyla yaşayan bir grup mutlu azınlık konunun farkında değilmiş gibi davranıyor, ya da bu konu onları bizim kadar üzmüyor. Bir çocuğa dahi bakamayan ailelerin sayısındaki inanılmaz artışa rağmen, en yetkili ağız, en az dört çocuk gibi ütopik sayılacak erişilmez ve anlamsız bir hedef koyabiliyor. 20 Kasım sadece bir farkındalık günü olmanın ötesinde, çocuk haklarının her gün korunması gerektiğini hatırlatan bir gün ve çocuk hakları, yalnızca devletlerin değil, tüm toplumun sorumluluğu. Türkiye’deki çocukların hakları, sadece yasal düzenlemelerle değil, aynı zamanda ailelerin, öğretmenlerin, sağlık çalışanlarının ve diğer tüm bireylerin bilinçli katkılarıyla güvence altına alınabilir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da halka çok büyük görevler düşüyor. Türkiye’de çocuk olmanın zorlukları, onların minik omuzlarına yüklenecek yükten çok daha ağır. Dileğim; 20 Kasım’ın, tüm bu sorunların gündeme gelmesi ve çocukların haklarının savunulması için bir fırsat olması, her çocuğun, dil, din, ırk ve ekonomik durum farkı gözetmeksizin eşit haklara sahip olduğu bir dünyada büyümesi, Türkiye’deki ve dünyadaki tüm çocukların daha sağlıklı, güvenli ve mutlu bir geleceğe sahip olabilmesi için yöneticilerin ve toplumun tüm bireylerinin daha becerikli, mantıklı ve öngörülü oldukları bir dünyada yaşamak…

