HALAMIN GELİNİ

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Geçen gün, Beyoğlu Noterlerinden birisi olan Nevzat Keresteci’ye uğradım. Nevzat Antepli, Halamın gelini Nezihe Öztahtacı’nın da yeğeni olur. Hal hatır sorup, oradan buradan konuştuktan sonra, teyzesinin, yani Halamın gelini Nezihe Öztahtacı’nın vefat ettiğini söyledi. Hem üzüldüm, hem de gözümün önünde bir dolu çocukluk anılarım canlandı… Şehirler, insanlar, ilişkiler o kadar büyüyor ki, bazen hemen duymamız, öğrenmemiz gereken olayları ancak kırk gün sonra duyuyoruz…
Halam, Aliye Tuzcu, Terzi, Mahmut Öztahtacı ile evliydi. Onu, hem çok severdim, hem de çok güzel bir kadın olduğunu düşünürdüm. İri, ela- yeşil gözleri, incecik manken gibi bedeni ve fevkalade zekasıyla mükemmel bir kadındı.. Kendisiyle barışık, muzip ve pratik zekalı bir insandı. Bizi ziyarete geldiğinde, geri evine dönmesini asla istemezdim. Çok güzel hikayeler anlatır, bizi güldürürken, mutlaka ufak yollu bir de ders verirdi. Gaziantep’te halk arasında “yelpik”* denilen hastalıktan muzdaripti. Şimdiki deneyimlerime göre, sanıyorum alerjik astımı vardı. O yıllarda tedavi edilemediği için zaman içerisinde kronikleşmişti.
Evimiz Alleben deresine yakın olduğu için, Aliye Halam bize, Alleben anılarını anlatırdı zaman zaman. Derdi ki: “bugün derenin bu kadar az su taşıdığına inanamıyorum… Ben gençken çok coşkun akardı. Yıkarken, kaç tane kalaylı ayran tasımı aldı götürdü, biliyor musun?”
Halam vefat ettikten bir süre sonra, tamamen bir tesadüf eseri halamın eltisiyle tanıştım. Dikkatlice bakınca yaşlı olmasına rağmen, eltisi Asiye Hanım’ın da çok güzel bir kadın olduğunu gördüm. O da halam gibi açık tenli, kınalı saçlı, uzun boylu, yaşına göre, çok ölçülü bedeniyle güzel bir kadındı. Asiye Hanım’ın torununun çocuğu Şükran İyikülah’tan aldığım bilgiye göre, Asiye Hanım, o zamanın Halep Valisinin biricik kızı imiş. Cumhuriyet döneminde Halep’ten Antepli Öztahtacı ailesine gelin gelmiş. Şükran, “büyük ninem, Halep’den tahtırevanla gelin gelmiş. Yanında dadısı da varmış. Bizi hiç beğenmezdi, “sizi neynemeli! Benim dadım vardı, gümüş takunyalarım vardı” derdi” diyor.
Acaba, o zaman da insanlar çok mu güzeldi? Halamın kaynanası, iki tane dilber gibi gelini bir çırpıda nasıl bulmuştu diye bazen düşünürüm.
Tahtırevan’ın da üzerinde durmak istiyorum. Biliyorsunuz kelimenin anlamı, insan omuzunda veya deve, fil, at ve benzeri hayvanlara yüklenerek götürülen, üstü örtülü, tekerleksiz taşıt demek. Öyle herkes binemiyor bu araca. Diyarbakır sergisinde görmüştüm, en üst düzey Süryani din adamı binmişti tahtırevana… Asiye Teyze’de valinin kızı olduğu için binmiş olsa gerek…
Halamın gelini Nezihe Hanım, Pamukçu Mustafa İyikülah’ın kızıydı. Kuzenim, matbaacı Nazım Öztahtacı ile evlenip, ailemize girmişti. Sevgi dolu bir kadındı. Çocukla çocuk olur, yaşlı ile yaşlı olur, herkesle iyi geçinir, kimseyi kırmazdı. Barış ve huzur içerisinde yaşadığından, kendi ailesiyle, kocasının ailesini hep birarada tutardı. Ben, küçük yaşımdan itibaren Nezihe Yenge’nin yeğenleriyle tanışır, arkadaşlık ederdim. Dedim ya, herkesin hatırını saydığı gibi benim de hatırımı sayardı. Herhalde on yaşında falan olmalıyım, evimiz bahçeli olduğu için “kopek almak” sevdasına düştüm. Ben çok istiyorum ama, Annem pek oralı değil… Nezihe Yenge hemen devreye girdi. Önce, Annemi ikna etti. Sonra da köpeği olan bir tanıdığından bir yavru buldu. Beraberce, adeta törenle gidip yavruyu aldık. Evimize getirdik. Yemini filan ayarladık. Ancak, herhalde yavru çok küçük olduğu için, koyduğumuz kümeste sabaha kadar ağladı! Komşular çok rahatsız olmalı ki, birisi, kümesin kapısını açıp, onu özgür bırakmış. Böylece, benim köpek maceram başlamadan bitti. Ama, çocuk kalbi, Nezihe Yenge’nin beni mutlu etmek için harcadığı çabayı hiç unutmadım.
Anadolu’nun değişik yerlerinden çok sayıda kadın tanıyorum. Bu nedenle de kafamda ideal bir Anadolu kadını tipi oluşturdum. Nezihe Yengem, oluşturduğum bu kadın tipine birebir uyuyor. Birisi, herhangi bir yiyecek istedi, saat kaç olursa olsun; şartlar ne olursa olsun, Nezihe Yenge katiyen üşenmez, kalkar yapar. Bu istekleri yerine getirmek için buzdolabı sürekli doludur da… Her türlü yiyecek, herhangi bir zaman hazırlanmak için bekler.
İki tanıdığı veya akrabası birbirlerine kırılmışlar, Nezihe Yenge onları ne yapar ,yapar barıştırır. Kimseye kırılmadığı gibi, kimsenin kırgın olmasını da istemez…
Yardımseverdir. Kendisinden yardım istensin veya istenmesin, her an, maddi veya manevi yardıma hazırdır. Yardım ederken, söylenmez, çoksunmaz, elinden geleni esirgemez. Yaptığı yardımı karşı taraf beğenmese de, takdir etmese de, Nezihe Yenge katiyen pişman olmaz, tersine, elinden geleni yaptığı için mutlu olur.
Nezihe Yenge türü kadınların İngilizce deyimle “başparmakları yeşil” olur. Elleriyle ektikleri tüm çiçekler, fideler tutar. Evleri Metoroloji semtinde, çok geniş terası ve Kavaklık manzarası olan güzel bir evdi… O terası, çiçekle bezemenin yanısıra, apartmanın bahçesine diktiği asmayı da terasa çekmişti. Asma, için yaptırılan demirden kamelya sayesinde, terasta koruk ve mevsiminde de üzüm yetiştirirdi.
Şakacı olabilmek için ince bir zekaya sahip olmak gerekir. Nezihe Yenge de öyleydi. Çok hoş şakalar yapardı. Kendisi de çok şaka kaldırırdı. Kocaman, sevgi dolu yüreği aynı zamanda hoşgörü de barındırırdı.
Kuzenim Nazım Öztahtacı ile Nezihe Yenge, güzel bir çifttiler. Çok iyi anlaşırlardı. Nazım Abi, öldüğünde Nezihe Yenge 38 yaşında idi. Erken dul kalmasına, sevgili eşinden erken ayrılmasına ragmen, hayata küsmedi, adeta asıldı… Üç tane meslek sahibi çocuk yetiştirdi. Torunları da çok başarılı oldular. Torununun iki çocuğunu da görmek kısmet oldu Nezihe Yenge’ye…
Işıklar içinde yatsın, mekanı cennet olsun…
*Yélpik: Bronşit, gögüs darlığı hastalığı./ Gaziantep Ağzı, Ömer Asım Aksoy

HALAMIN GELİNİ