Dünya çocuklarının eğitime ulaşma durumu (1)
"Dünyanın kaynakları ortak ise “dünyanın çocukları” da ortaktır.”
Çocukların doğarken haklarını da beraberinde getirdiklerini biliriz, bunu her ortamda hep dilimize dolarız ve birinci derecede bunun kalıcılığını bilincimizde saklı tutarız. Zaten çocuklar birçok hakla doğmak durumundalar; çünkü çocukların varlığı ve gelişimi, bu haklarını kullanmaları ile doğru orantılı olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Bakım, beslenme, barınma, korunma, yönlendirme gibi ihtiyaçların yanında, çocuk yaşamı içi elzem olan veya tasarruf edilemeyecek ihtiyaçlar da vardır: Eğitim, sağlık, yaşam hakkı gibi…
Çocuklara vadedilen birçok hak, ülkelerin yasaları ve evrensel hukukla, uluslararası sözleşme ve kurallarla güvence altına alınmıştır. Tüm devletler bu yasaları uygulamak, gereğini yerine getirmek, yerine getirilmesi için planlamalar yapmak zorundayken; uluslararası düzeyde de siyasal, sosyo-ekonomik koşulları yetersiz ülkelerin çocuklarının haklarını korumak ve geliştirmek tüm dünya devletlerin ve ilgili kuruluşların da görevidir. Yani açlık, sefalet, susuzluk çeken, sağlıklı büyüme koşullara ulaşamayan dünyanın diğer çocuklarını hem vicdani hem insani, hem de hukuki olarak görmezden gelemeyiz. Dünyanın güneşi, havası, mavisi, atmosferi, suları, toprağı, bereketi, doğası, kaynakları ortak ise “dünyanın çocukları” da ortaktır. İyide, zorlukta, güçlükte, sevinçte acıda dünya ile ortaklaşmadan hayat bize sınırsız özgürlük ve güven vaat etmiyor.
Çocukların bebeklikten itibaren büyüme ve gelişim evrelerini esas kabul etmeliyiz. Büyüme ve gelişim evreleri; zihinsel, bedensel ve ruhsal boyutlarıyla ne kadar bilinçli, sağlıklı ve ihtiyaca denk şekilde donatırsak, hem ulusal hem de evrensel anlamda iyiden yana, nitelikli, insan ve doğa değerlerine uygun bireyler yetiştirmeye katkı sunmuş olacağız. Gelişen, sorunları ve ihtiyaçları değişen, nüfusu hacmi büyüyen, tüketimi devalaşan ve kaynakları tüketilen dünyada, sorunlar çeşitlenmekte ve var olan sorunların hızı artış çizgisinde akmaktadır.
Beslenme, barınma, giyim ve sağlık ihtiyacı ile birlikte eğitim süreçleri de son yarım yüzyılda artık daha ciddiye alınmaktadır. Eğitim alanına yönelik arayışlarımızda, “eğitime yapılan yatırım, geleceğe yapılan yatırımdır” anlayışını göz ardı etmek mümkün olamayacaktır. Eğitim süreçleri, dünyada kılıktan kılığa bürünen ve yeni şekillerle beliren ihtiyaçlara ve problemlere de karşılık verecek çerçevede planlanmalı; verimli, tamamlayıcı, insan özgünlüklerini koruyucu, “hayatın kendi değerlerine” uygunluğuna önem biçilmelidir. Nasıl bir çocukluk geçirdiysen, öyle şekillenir bizim “büyüklüğümüz”: Kişiliğimizin, ”dış çevresel koşullara çocukluktan itibaren verdiğimiz tepkinin şekle bürünmüş hali” olduğunu anımsayalım. Dünya kaynaklarının eşit kullanımından tutalım da, emeğe, üretime, birliğe, paylaşıma, eşitliğe, sevgi ve saygıya dayalı bir çocukluk ruhu, hayatlarımız bitinceye kadar kişiliğimizde canlılığını sürdürmelidir.
İşte bu felsefe ve anlayış üzerinden çocukluğumuzu, varoluş yapısına uygun şekillendirmek, nesnel çarkların arasında yok oluşa neden olmamak için, eğitim ve eğitim sistemini kendine düşeni, insani unsurları, doğal dengeleri esas alan anlayışa oturtmaktan başka tercihimiz olmayacaktır; yarına güvenle hep birlikte koşabilmenin sırrı burada durmaktadır. Büyük insanlık bilginlerinden Spinoza’nın, “doğaya, doğal dengelere, doğal etkilere uyum sağlayan varlıklar var olabilmiştir” anlayışına sadık olmaktan geçer, tüm bu söylediklerimiz. Tüm dünya çocuklarının, bu doğrultudaki bir eğitimden yararlandırmak gerekmektedir. Eğitimi salt belli sınırlar ve sınıflarla sınırlayan değil, sınır ötesi bir sorumlulukla planlamak, başta “dünya devlerinin” sorumluluğundadır. Dünyada, nitelikli, güvenli, huzurlu, eşit ve daha iyi yaşama şansımız olacaksa; yeryüzünde eğitimin, sınıflararası ekonomik, sosyal, kültürel farklarından arınmış şekle getirilmesi ile olacağını bilmek durumundayız. Pandemi süreci başta olmak üzere, öncesinden de başlayarak eğitime ulaşmada çocuklar arasındaki eşitsizliğin devasal basmaklarla arttığını UNICEF, UNESCO’ya bağlı eğitim kuruluşlarının raporlarında görebilmekteyiz. UNİCEF raporlarına göre, koronavirüs sürecinde 463 milyon çocuk okula gidemedi, eğitim alamadı. (27.08.2020 DW) Bu raporda özellikle yoksul bölgelerde yaşayan çocukların eğitim hakkından mahrum edildiğinden bahsedilmektedir.
Gelecek hafta bu raporların verileri ve değerlendirmeleri üzerinden konumuza devam edeceğimizi hatırlatmak isteriz.)