Vicdan Sesi

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Ankara’da 1950 ‘li senelerin başında, bilhassa Turkiye Nato teşkilatına dahil olduktan sonra Amerika’nın iki enteresan teşkilatı, Türkiye de faaliyete başlamıştı.
Birinin ismi ‘Tuslog‘ diğeri ‘Jusmat’ adlı teşkilat yapılanmaya başlamıştı. Genelde toplumda Amerikalılar’ın bu teşkilatlarının çalısmaya başlaması, her ne kadar yurdum insanı tarafından hoş karşılansada, Ankara'da ev kiraları, bu teşkilatların Ankara'ya gelmesi ile katlanarak artış göstermesine memur ve halk tarafından muhabbetle bakılmadı.

Bu teşkilatlarda çalışan Türk vatandaşlarında " Friends of America" kapsamında yetiştirilmek üzere çalıştırıldığına inanmaktayım. Bu teşkilatların bilhassa Nato adı altında, Amerika'nın SSCB’den, olası tehdide karşı korunması için Türkiye’ye yerleştirildiği hava dinleme radarları tesis edilmesinin, Türkiye ye bir yararından ziyade hedef noktası haline getirmesinin göz ardı edilmesini, genç nesil kabul etmemişti. Bu kurumlarda çalışan Amerikalılar'ın bütün ihtiyaçları Amerika'dan gelmekte, gümrüksüz Türkiye’ye girmekte, kendi mağazalarında gümrüksüz ve vergisiz kendi paraları ile satılmaktaydı. Bu dükkanlara PX mağazaları denilmekteydi. Bu mağazalarda Amerika'dan gelen şişe suları bile vardı.

Birde Ankara’da Kızılırmak sokakla Olgunlar sokağın kesiştiği yerde bir Amerikan sineması vardı. Birinci vizyon filimler bu sinemada oynar ve biletler kendi para birimleri ile satılırdı. Onlara göre Türk’ler, yani yabancılar bu sinemaya giremezdi. Kızılırmak sokaktan Olgunlar sokağa döndüğünüzde köşe'de Kent pastahanesinin bulunduğu binanın adıda Kent apartumanı idi. Bu binanın çatı katında okul arkadaşlarım kalırdı. Bende bir süre onlarla birlikte bu mekanı paylaşmıştım.

Kent apartumanın ikinci veya üçüncü katında çok önemli bir hakim oturmaktaydi. 27 Mayıs ihtilali sonrası kurulan Yassıda ihtilal Mahkemesinin, o tarihte Yüksek Adalet Divanı Baskanı olarak mahkemenin hakimi idi. " Sanıklar getirildiler , Bağlı Olmayarak Yerlerini Aldılar, Müdafiler Haazir, Yassıada bilmem ne tarihinde duruşmaya devam edildi" bu cümlelerin sahibi tok sesli Salim BAŞOL bey, bu binada oturmaktaydı. Meşhur Köpek ve Bebek davalarinin toplumda çizdiği derin yaralarla Savcı Altay Ömer Egesel’in açtığı davalar, sürdürülüp neticelendirilmişti. Kimileri hapishanelerde yattı, kimleri ise idam edilerek hayatlarını kaybetti.
‹şte bu davaları, hakim sıfatı ile Salim bey yürütmüştü. Aslında Salim bey bu davaları hukuk adına mı yürütmüştü, yoksa bir başka bir gerçekmi vardı işin içinde, bunu bu gün artık her kes bilmekte ve acılarını yüreklerine gömmekteler. Yassi ada duruşmaları sürecinde bir gün merhum Adnan Menderes, hakim Salim Başol’a " Sayin başkan içinde bulunduğumuz şartlar hiçte müsait değil " diye müşteki olmasına karşın, Salim bey " Sizi buraya tikan irade böyle istemekte" diyerek kendi vicdanını rahatlatmaya çalıştığıda görülmüştür.

Benim Salim beyi apartman giriş ve çıkışlarımda gördüğüm tarihlerde, her sabah koyu lacivert takım elbisesini giyer, kıravatını takar , Kent apartumanından çıkar, Kızılay’a kadar yürürdü. Bir kaç kez onu takip etmiştim. Yollar boyunca başını yerden hiç kaldırmaz, iki elini arkada kavuşturur, düşünceli düşünceli yolları adımlardı. Kızılay'dan Mithatpaşa caddesine doğru gider, oradan yukarıya Kocatepe gelirdi. Buradan Kızılırmak caddesine girerek evine doğru yürürdü. Kimseyle konuşmaz, bir yerede uğramazdı. Bu yürüyüşü birde aksam üstü yapardı. Kent apartumanı altında birde berber Hasan vardı.
Salim Başol bey ayda bir defa Hasan’ın berber koltuğuna oturur, traş olurdu. Bir çok kez uzun uzun izlemiştim Salim Başol’u. Hani insan kendi kendine hesap vermek için sonsuzluğa dalar gider ya , iste öyle boşluğa bakan gözleri vardı. Gözlerinde hiç ışık göremezdim. Kim bilir hangi olayın vicdan muhasebesini yapmakta diye düşünürdüm. Salim BASOL un hayatının sonlarında hastalıklarla uğraşıp, 1990 senesinde vefat etmişti.

Ülkemizde geçtiğimiz son bir kaç senedir iddianamesi bile ortada olmayan suçlardan insanlar tutuklu bulunmakta ve nedenini kendilerine bile izah edemedikleri bir cezayı,
yargılanmadan çekmekteler. Bu konumda kaç kişinin olduğunu bilmemekle beraber , toplumda sıkça telaffuz edilen cemaat ve tarikat baskısı ile yapılan tutuklama konusuna bir açıklık getirilmesi gerekir diye düşünmekteyim.

Cezaevlerinde tutuklu olarak kalan suçlu veya sanık olarak tutuklu insanların sayısında, hüküm giyenlerle birlikte son 10 sene içinde 62,000 rakkamından 127.000 sayısına çıktığı bir hakikattir. Suçları henüz isbat edilememiş sanıkların, tutuklu olarak ceza evlerinde geçirdikleri süreler konusunda birilerinin vicdan muhasebesi yapması gerektiğine inanmaktayım. Orada yaşanan günlerin manevi hesabını kim ve nasıl verecek. 30 Kasım 1925 senesinde çıkan ve tekke ve zaviyelerin faaliyetlerine son veren kanunun intikamı alınıyor hissi veren bu davranışlarda, zaman içinde Salim BASOL gibi sokaklarda vicdan muhasebesi yapan emekli hukukcuların dolaşacağını düşünmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.



Vicdan Sesi