Çok yaşa padişahım!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Çok yaşa padişahım!

Herkes kendi işine baksın!

Yok öyle hesap-mesap sormak.

Hem neyi, ne kadar öğrenmek kimin hakkı, kimin hakkı değil daha bunu bile bilmiyoruz!

Uludere’de 34, Afyon’da 25 genç ölmüş.

Ama Başbakan, bu işlerin arkasında nelerin döndüğünü öğrenmemize gerek olmadığını düşünüyor.

O nedenle, biz vatandaş olarak, gazeteci olarak, sivil toplum örgütleri olarak haddimizi bilip, işimize bakacağız.

Ha belki arada bir “Çok yaşa padişahım” diye haykırabiliriz, buna hakkımız vardır mutlaka.

                                                 ***

Başbakan Erdoğan’ın totaliter tavır ve konuşmaları yalnızca içeridekli teba olmayan kesimde değil,  dışarıda da ciddi anlamda endişe yaratıyor.

Örneğin, bir süre önce New York Times Gazetesi’nde çıkan bir makalede, "Eğer Erdoğan’ın Türkiye’yi ‘sultanlığa’ dönüştürmesi engellenmezse Türk demokrasisi zarar görecek"şeklinde yorum yer aldı.

Ana muhalefet partisi başkanının iddialarına, “Bu adamla konuşulmaz”, sivil toplum kuruluşunun eleştirilerine, “o kendi işine baksın” diye cevap vermek, olsa olsa sultanlıklarda söz konusu olabilir.

Düşünebiliyor musunuz, adam kendini memleketin tek sahibi zannedecek hale gelmiş.

                                               ***

New York Times’daki makalede, Başbakan Erdoğan’ın bağımsız yargıyı devre dışı bıraktığı, basına gözdağı verdiği için siyasi kontrol mekanizmalarının etkisini kaybettiği vurgulanarak, “Ortadoğu’nun karışıklığı nedeniyle AKP’nin artan otoritarizmine dışarıdan uyarı da gelmiyorşeklinde tespit yapılıyordu.

“İstanbul’da Türklerle sohbetim hep, “Aman adımı yazma. Erdoğan çok kindar olabiliyorşeklindeki ilginç tespitin aktarıldığı yazıda,  yabancı bir diplomatın da,  İktidarının ilk yıllarında AKP’nin önceliği, ordunun siyasi rolünü azaltarak totalitarizmin mirasını ortadan kaldırmaktı. Şimdi ise dini temelli toplum mühendisliği yetkisi olduğuna inanıyor, bu da kaygı uyandırıyorşeklindeki sözlerine yer verilmişti.

                                               ***

Bir ülkede başbakanın böylesine korku salması, ancak otoriter rejimlerde söz konusu olabilir. “Başbakanı ve uygulamalarını eleştirme, çünkü adam kindar, bir yolunu bulup canına okur” ne demek?

Hukuk devletinde böyle bir endişe yaşanır mı?

Başbakan kim, biz kimiz?

O padişah, biz onun kulları mıyız, yoksa o bize hizmet için göreve talip olmuş, bizim hak ve özgürlüklerimizi güvence altında tutması gereken bir devlet adamı mı, hangisi?

Ne yazık ki, görüntü ilkini işaret ediyor.

Ortada canını sıkanları hapse attıran, muhalefetin bir kısmına “dağa çıkın” diye meydan okuyup, bir kısmını muhatap almaya bile değer görmeyen, toplumu hiçe sayan bir başbakan var.

                                               ***

Ve ne yazık ki, içeride yarattığı bu sinmişlik halini o kadar kanıksamış ve cüretlenmiş haldeki, aynı tavrı dış politikada da sergilemekten çekinmiyor.

Mesela Bosna dönüşü uçağındaki gazetecilere anlatıyor: “Normalleşme için, Yahudiler’in en zengin adamını bana gönderdiler. Neymiş, arabulucu olacakmış. Dedim ki 3 şartımız var. İsrail özür dileyecek, tazminat ödeyecek, Gazze ablukası kalkacak.

İsrail de “Emrin olur  diyecek herhalde?

                                               ***

Bir sivil toplum örgütünün başkanı, “Memlekette neler olup bittiğini bilmek hakkımız” deyince, demokratik bir ülkenin başbakanının meseleye, “Elbette ülkede neler olup bittiğini bilmek hakkınız. Uludere’nin de Afyonkarahisar!daki patlamanın da hesabı sorulacak ve verilecektir. Demokratik, hukuk devletinde aksi mümkün değildir” şeklinde yaklaşması ve kamuoyunu rahatlatması gerekir.

Ama padişahların, tebalarına açıklama yapmak ve hesap vermek mecburiyetleri yoktur.

Çok yaşa padişahım!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çok yaşa padişahım!