Darbelerin vebali medyanın boynuna

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Balyoz darbe planları ile ilgili mahkeme kararı açıklandığında, aklıma hemen, çok değil, bundan birkaç yıl öncesine kadar askerin yönetime el koyarak AKP’yi bertaraf etmesi için ne kadar insanın beklenti içerisinde el ovuşturduğu geldi.

Ha bugün ha yarın, asker mutlaka bunlara haddini bildirecek diye bekliyorlardı.

Ve ne ilginçtir ki Türkiye’nin askeri vesayetlerden çektiği sıkıntıların, aldığı darbelerin en büyük vebali, demokrasinin en önemli teminatların biri olan medyanın boynundadır.

Medya, yıllarca askeri darbelerin zemin hazırlayıcısı ve savunucusu rolünü üstlenerek, kamuoyunu yanlış yönlendirmiş ve demokrasiye büyük zarar vermiştir.

                                                    ***

Demokrasisi, askeri darbeler  yüzünden çok ağır yaralar alan Türkiye için Balyoz dosyasında verilen kararlar, gerçekten de tarihi bir dönüm noktası gibi.

Artık, ülkenin tek sahibi olarak durumdan vazife çıkarmak isteyenler

kendilerine daha bir çeki düzen verip, hadlerini bilecekler.

Kimse, kendini halktan üstün görüp, halk adına ülkeyi kendine göre tehlike gördüğü güçlere karşı korumaya ve kurtarmaya kalkışmayacak.

Bu uğurda, masum insanların canına kastedemeyecek.

                                               ***

Türkiye’de yıllar boyunca askeri vesayetin, Demoklesin kılıcı gibi tepemizde sallanıp durmasının ne yazık ki en büyük etkenlerinden biri basın olmuştur.

28 Şubat sürecinden sonra yayınlanan anılar arasında gözüme çarpmıştı. Gazetecinin biri, dönemin en etkili ismi Çevik Bir’e, “Yönetime ne zaman el koyacaksınız” diye sorabilmişti.

Aynı süreçte, İstanbul medyasının Hürriyet, Milliyet, Sabah gibi en popülerleri başta olmak üzere, tümünün manşetlerini Genelkurmay’dan gelen direktifler üzerine attıklarını ve kamuoyunu ne kadar yanlış yönlendirip, yanılttıklarını da çok sonradan öğrendik.

                                               ***

Yazılıp çizilenlere ve en son yaşanan gelişmelere bakıldığında, asıl görevi ülkeyi dış tehlikelere karşı korumak olan ordu ne yazık ki, bu görevinden epeyce uzaklaşmakla kalmayıp, günlük siyasetin içine balıklama dalmış,  ordunun içinde “Ülkeyi koruma ve kollama  kılıfı ardında masum insanların pisi pisine ölümünü örgütleyen Ergenekon türü çeteler kurulur hale gelmişti. Veli Küçük’ün başkanlığındaki çete, rahip Santaro ve Hrant Dink cinayetleri ile Türkiye’nin üzerine izi asla silinmeyecek kara lekeler sürdü.

                                               ***

Her zaman düşünmüşümdür, eğer bu ülkede gerçek anlamda görevini yapan, kamu çıkarlarını kendi çıkarlarının önünde tutmayı becerebilmiş bir basın olsa, askerler bu kadar cesaret bulabilir miydi diye.

Sonra hemen aklıma 28 Şubat süreci ve AKP’nin ilk yıllarında gazete manşetlerine ve televizyon ekranlarına yansıyan görüntüler gelir.

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na hangi yüz ifadesi ile baktığı, eli ile yaptığı hareketin ne anlama geldiği, günlük gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini öğrenmemiz için, genelkurmay başkanının hangi mimiğine dikkat etmemiz gerektiğini hep meyda empoze etti.

Eğer genelkurmay başkanının yüzü gülüyorsa, bizim de demek ki bugün memlekette işler iyiymiş diye kafamızı yastığa gönül rahatlığı ile koymamız gerektiğini de medyadan öğrenirdik.

                                                           ***

Geçen zaman içinde medya da bir ölçüde günah çıkardı, içindeki pisliklerden kurtulmaya çalıştı. Medyaya yeni katılan Taraf gibi cesur yayın organları sayesinde onlar da bir ölçüde kendine çeki düzen vermeye çalışıyorlar.

Ama yapabiliyorlar mı?

İşte o biraz şüpheli. Baksanıza hala genelkurmay başkanının papucunun altına yapışmış zift parçasından birşeyler çıkarmaya çalışıyorlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

Darbelerin vebali medyanın boynuna