Büyük ‘Balık’ Türkiye

YAYINLAMA: 11 Ekim 2012 / 20.00 | GÜNCELLEME: 11 Ekim 2012 / 20.00

Ortadoğu’daki patlamalara, sabotajlara, kitle katliamlarına, kan gölüne, yalan-dolan ve hilelere tepeden bakar, içimiz sızlar, hep acırdık.

Büyük devletlerin ayak oyunlarına gelerek, boşa harcanan milyarlarca dolara, hiç yere ölen insanlara üzülür, tahtalara vurarak, halimize şükür ederdik. Yüzünü Batı’ya dönmüş; onun demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlıkların korunması, ifade ve inanç özgürlüğü gibi değerlerini benimseyen, reformlarla AB stardartlarına ulaşmak isteyen bir Türkiye’nin vatandaşı olmakla kendimizi Ortadoğu ülkelerinden üstün addederdik.

Meğerse onlarda bize bakar, “Türkiye büyük ‘balık’, bakalım oltaya ne zaman takılacak” diye hayıflanırmış!

                                                               ***

Ne Şam’ın şekeri, ne Arabın yüzü’ deyimi galiba ilginç olma vasfını yakında yitirecek!

Zira...

3 Ekim akşamı Suriye tarafından ateşlenen bir top mermisinin sınır ilçesi Akçakale’de bir eve düşüp beş sivil öldürmesi sonrası 4 Ekim’de Meclis’ten geçen Suriye teskeresi ile bu ülkeye bakış açımız netleşti!

                                                               ***

Önce AB Bakanımız Egemen Bağış, sonra bir tanıdık, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, “Suriye’nin 3-4 saatte bir tarafından girer öbür tarafından çıkarız” gibi garip laflar etti..

Diyarbakır’daki 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığı’na Batı Anadolu’daki üstlerden çok sayıda F-16 takviyesi yapıldı.

Gölcük ve Aksaz’dan tam yüklü savaş gemileri Akdeniz’e açıldı.

Gaziantep’teki 5. Zırhlı Tugay’dan sınıra zırhlı araçlar gönderildi.

Başbakan Erdoğan, “Hazır ol cenge, ister isen sulhu salah” diyerek kararlığımızı en yetkili ağızdan bütün dünyaya duyurdu.

Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel, Güneydoğu’daki bütün hazırlıkları denetledikten sonra “Yeni bir ihlal olursa daha şiddetle karşılık veririz” dedi. Sokaktaki gençlere de adeta miting yapan bir politikacı gibi sağ yumruğu havada “Gösteririz günlerini” mesajı gönderdi.

                                                               ***

Eh, daha ne olsun yani...

Bir söylenmedik şey kaldı, onu da ben söyleyeyim:
Şam’ın şekerini yemeğe geliyoruz!..

                                                               ***

Ancak kafama takılanlar var.

3-4 saatte Suriye’nin üstünden girip altından çıkmamız mümkün müdür?

Bizim NATO ile nasıl bir antlaşmamız varsa, onların da Ruslarla benzer antlaşmaları var. Bu nasıl aşılacak?

Suriye’nin yolcu uçağını Ankara’ya inmeye zorlayan ve silah araması yapan otorite acaba Ruslar’a gözdağı mı vermek istedi?

Yani, Ruslar’ın Esad’ı silahlandırdığı gizlenen bir gerçek değil! Acaba Ruslar’ın sivil Aeroflot Hava Yolları’na ait uçaklar Suriye’ye sürekli silah taşıyordu da, biz masum bir Suriye uçağını indirip, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” mı dedik?

Putin’in ertelenen Ekim ayındaki Türkiye ziyareti bu yüzden olabilir mi? Gerçi Başbakan Erdoğan, ‘Ertelemenin Suriye ile bir ilgisi yok” dedi ama...

                                               ***

Hükümet büyük kararlılık gösteriyor. Herşeyi göze almış durumda. Ben böyle değerlendiriyorum.

Bütün mesele...

Merhum Erbakan’ın dediği gibi, “Kanlı mı olacak, kansız mı?

 


 

‘Marka’nın geçmişi temiz olmalı

 

Bu hafta ‘Gaziantep’in en önemli 3 markası’ ile ilgili yazdığım yazıya tepkiler ve öneriler geldi.

Bir arkadaşım, yazdıklarıma ek olarak bir şekerlemeci  firmanın da ‘Marka’ olarak değerlendirilmesi gerektiği söyledi.

                                                               ***

Olabilirdi! Aslında benim ‘Marka’ kriterlerime teknik olarak o firma uyuyordu. Ama, geçmişi temiz değildi. Hile, hurda ile iş hayatına başlamış, bir ara ismi ‘şeker kaçakçılığı’ ile anılmış, bol para kazanınca da bütün bunlar unutulmuş!

Olur mu öyle şey? İnsanlar unutabilir ama gazete koleksiyonları unutmaz! Bilmem anlatabildim mi?

 

 

 

 

 

 

Büyük ‘Balık’ Türkiye