Yalanımızı yutuyorlar mı?

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Yalanımızı yutuyorlar mı?

40 ilin cezaevlerinde 680 kişinin katıldığı açlık grevi 50 gününü geride bırakmışken,

Başbakan Erdoğan, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesi sırasında, cezaevlerinde açlık grevi falan olmadığını, bunun basit bir şovdan ibaret olduğunu söylüyor.

Batıllılar’ın gözünde neden adımızın “yalancı” bir millete çıktığına şaşmamak lazım.

Zira, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in cezaevlerinde yaşananlar konusunda Başbakan Erdoğan’dan daha fazlasını bildiğinden emin olabilirsiniz.

Başbakan Erdoğan, cezaevlerinde 100’den fazla gazetecinin yattığını da inkar etmişti hatırlarsanız.

Onlar gazeteci değil terörist” demişti.

Bu işler biraz vicdan, biraz da ar ve haya meselesi galiba…

                                                                        ***

''Şu anda açlık grevi vesaire böyle bir şey yok. Bu da tamamen şovdur. Ben bakanımı bizzat cezaevine gönderdim, bunları gitti yerlerinde de izledi. Şu anda zaten yarıdan fazlası dilekçe vermek suretiyle bu işi de bırakmış vaziyetteler. Böyle bir şey de söz konusu değil'' diyor Başbakan.

Olmayanların yarıdan fazlası dilekçe vermiş yani. 

                                                               ***

Başbakan Erdoğan, ''Türkiye'de açlık grevi veya ölüm orucu olayına bir açıklık getireyim. Şu anda Almanya'dan tüm dünyaya sesleniyorum. Bir defa Türkiye'de şu anda ölüm orucunda olan bir kişi var. Bu tabii ki cezaevlerindeki bizim tıbbi müdahaleleri kontrol altındadır  diye sürdürüyor sözlerini.

O zaman olmayanların yarıdan fazlası mı, bir kişinin yarıdan fazlası mı açlık grevinde şaşırdım doğrusu.

                                                               ***

Bir devletin en önemli ve başt gelen görevi, vatandaşının yaşam hakkını korumak iken, bir başbakanın ülkesindeki açlık grevine bu kadar kayıtsız kalabilmesi ve dünyanın gözünün içine baka baka inkara yeltenmesi gerçekten enteresan bir durum.

Zira, Avru Birliği ile Türkiye arasındaki açıkça dillendirilemeyen kan uyuşmazlıklarının başında “dürüst olmamak” ve “yalancılık” geliyor.

AB’liler samimiyet ve dürüstlük konusunda, Türk toplumundan oldukça rahatsızlar.

Mesela, Başbakan Erdoğan’ın, Türkiye’nin cezaevlerinde artık can kayıplarına yol açma noktasına gelen açlık grevlerini inkar etmesinin, zaten Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı çıkan ve ilişkinin  imtiyazlı ortaklık” düzeyinde bırakılmasını savunan Merkel’in nazarında ne ifade etmiş olabilir?

                                                               ***

 

Şu anda Türkiye’de cezaevlerinde kaç kişinin yattığı, kaçının işkence gördüğü, kaçının açlık grevinde olduğu ile ilgili en detaylı bilgiler Avrupa Birliği birimlerinin elinde mevcut iken, onlar durumu en ince ayrıntısına kadar takip halinde iken, Almanya’ya gidip, Türkiye’deki cezaevlerinde açlık grevi olmadığını söylemek akıl karı mı yani?

Yine cezaevlerine atılan gazetecilerin listesi, hangi nedenden tutuklu bulundukları ortada iken, Başbakan Erdoğan, gazetecilerin tutuklandığı gerçeğini de inkar etmedi mi?

                                                                              ***

Diyarbakır Cezaevi'nde açlık grevi yapan oğlu Mazlum'la telefonda görüştüğünü,  ancak eylemden vazgeçiremediğini söyleyen Aysel Tekdağ,  oğlunun görme ve işitme kaybı yaşadığını, yürümekte zorlandığını söyleyip, “Yüreğim yanıyor” diye feryad ediyordu.

 Mazlum'un babası, JİTEM tarafından güpegündüz iş yerinin önünde öldürüldü. 'Tek suçu HEP'te siyaset yapmasıydı. JİTEM elemanları cinayetten önce 
eşimin iş yerine gelip, 'siyaset yapmayacaksın' diye tehdit ettiler. Üç gün sonra da herkesin gözü önünde öldürdüler.' JİTEM babasını infaz ettiğinde, Mazlum henüz 7 yaşındaydı. Bu olaydan iki yıl sonra da amcası, JİTEM tarafından sokak ortasında eşinin yanından alındı, daha sonra da katledildi. Her iki cinayet de kayıtlara 'faili meçhul' olarak geçti. Babaların, kardeşlerin öldürülmesi, bu çocukların hayatlarının dönüm noktasıdır. Bu ülkede insanlara siyaset yapabilme hakkı tanınmalı. Ya ölüm ya cezaevi seçenek değil” diye anlatıyordu Aysel Tekdağ.

                                      ***

İnsan olup da bu hikayelere kulak tıkamak, çözümü ya ölüm ya da cezaevinde aramak, sonra da tüm bunları inkar etmek Avrupa ile aramızdaki mesafeyi her geçen gün daha da uzatıyor o kadar.

 

 

 

Yalanımızı yutuyorlar mı?