Halkın İsyanı

YAYINLAMA: 03 Kasım 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 02 Kasım 2025 / 16.42

Osmanlı’da halk isyanlarının başlangıcı, 16. yüzyılda Yozgat (Bozoklu) olan Şeyh Celal’le başlar ve genelde idareye başkaldırma şeklinde olan bu isyanların tamamına ‘Celali isyanları’ diye anılır. Şeyh Celal, kendisini ‘mehti’ olarak ilan eder ve etrafına topladığı Alevi ve Türkmenleri, aşırı vergi yükü altında ezilmeye karşı koymak için, isyan etmelerini teşvik edip, onları yönlendirir. Şeyh Celal bu isyanlarda önderlik yapar. Bu isyanlar çok kısa bir zamanda bütün Anadolu’ya yayılır, ancak Osmanlı Devleti bu isyanı çok kanlı bastırır.  

Daha sonraları, yine ağır vergilerden bıkan köylü halk, devlete isyan etmek yerine, şehirlere göç ederek, şehirlerde eşkıyalık yaparak geçimlerini sağlama yolunu seçmesi, Osmanlı’nın toplumsal ve de ekonomik düzeninin bozulmasına neden olmuştur.  Bu durum ülkede medrese talebelerine kadar da yansımıştır. Bu nedenle, Osmanlı’nın Devlet yapısının yozlaşmasında, Celali isyanları çok önemli yer tutmaktadır. Osmanlı Devleti’nin, 1606 yılına kadar, bu isyanlardan çok canı yandı ve her seferinde baş kaldıran eşkıyayı ya bir yere vali olarak atadı veya taraftarları ile birlikte bu isyanın hesabını çok kanlı ödetti. 

En sonunda Kuyucu Murat Paşa büyük bir orduyla Anadolu’ya geçerek 1610 senesinde Celali isyancıları ve adamlarını öldürerek, açtırdığı kuyulara doldurttu. Bu nedenle kendisi Kuyucu Murat Paşa olarak anılır.  

Osmanlı Devleti’nin yenilikçi padişahlarından Sultan Üçüncü Selim, o güne kadar bir değişim arayışı içinde bulunan Osmanlı’da, reform nitelikte bir düzenleme getirmek istemişti. Yapısal düzeni bozulmuş bir Yeniçeri ordusu yerine, daha disiplinli bir ordu kurma çabası ile Nizam-ı Cedit ordusunu 1717 yılında kurdu Sultan III Selim.

Nizamı Cedit ordusunun varlığından pek mutlu olmayan Yeniçeri ağaları, bu orduyu giydiren Raif Mahmud Efendi’yi öldürerek isyan başlattılar. Bu ayaklanmada liderlik yapan Kabakçı Mustafa, saray içi çekişmelerinden de güç alarak, başlattığı isyan sonunda, Yeniçeri ocağının ortadan kaldırılmasına neden oldular.  

Yeniçeri ocağını ortadan kaldırması konusu ise Vaka-i Hayriye olarak bilinen 16 Haziran 1826 tarihinde, II Mahmut tarafından Yeniçeri ocağını topa tutarak yok ettirmiş ve sağ kalanları da 16-17 Haziran’da idam ettirerek ortadan kaldırtmıştı Sultan II Mahmut.

Osmanlı’da isyan, ‘kelle isteme’ yöntemi ile gelişmiş. Bununla da kalmadığını, tarihin derin sayfalarında okumaktayız.  Osmanlı’da Sultanlar zayıfladığı zamanlar, Devleti Valide Sultanların, kimi zaman kendi oğlunu, kimi zaman eşi olan Padişahı kullanarak yönetmesi, her zaman olağan Devlet Yönetim işleyişi idi. 

Bakın tarih nasıl geri dönmeye başladı, 2009 yılı 10 Ocak tarihinde, Liderlerin eşlerini İstanbul’a toplayan ülkemizin Cumhurun eşi, Gazze konusunda “umarım bu toplantımız saldırılarına derhal son vermesi için İsrail üzerinde bir baskı unsuru olur” diye bir cümle sarf etmişti. Aradan geçen 16 senede ne değişti?  Bu toplantıya 7 lider eşi katıldı. Cumhurun eşi bu toplantıda konuşma yaparken göz yaşlarını dökmeyi de çok iyi başarmıştı. Türkiye’nin lider eşinin göz yaşı döktüğü, Gazze’deki Arap toplumla, bireysel ne bağı var diye düşünmüştüm o tarihte. Bugün hala’ Filistinli Kardeşlerimiz’ diye adlandırdığı topluluğun, bizim kardeşlerimiz olmadığına inanmaktayım. Hem İsrail’le ticaret yöneteceksin hem İsrail’in soykırım yaptığını söyleyeceksin, bunu nasıl değerlendirirsiniz bilmiyorum. Ancak benim görüşüm ‘timsahın göz yaşları’ olsa gerek. 

Ülkemizi ziyaret eden Almanya Başbakanı Şansölye Friedrich Merz , Türkiye’de otoriter rejimin ortaya çıkardığı ülkeden göçlerin, Almanya’ya 168,000 Türk vatandaşının iltica müracaatlarına sebep olduğunu ve bundan endişe duyduğunu da dile getirmiş oldu.  

Afrika’da açlıktan ölen binlerce çocuk varken, Doğu Anadolu’da yoksulluktan ayakları çıplak binlerce çocuk varken, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak her gün öldürülen KADINLAR’ın korunmaları gerçeği ortada dururken, her gün Pazar çöplüğünden yiyecek toplayan yoksul insanlar varken, her gece ülkemizde karnı aç uyuyan yüzbinlerce çocuk varken, Hamas’ın hamiliğine soyunmanın ne anlamı  var diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına  hem mıhına.

Halkın İsyanı
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *