18 ARALIK ULUSLARARASI GÖÇMENLER GÜNÜ
Bugün Uluslararası Göçmenler Günü. Dünyanın birçok ülkesinde daha güvenli, daha adil ve daha kapsayıcı bir yaşam kurmak için yola çıkan milyonlarca insanın öyküsüne dikkat çekmek için, her yıl 18 Aralık’ta Uluslararası Göçmenler Günü kutlanır. Göç; çok zorlu bir süreçtir. Çoğu zaman, insanlar siyasi, ekonomik, toplumsal ya da iklimsel nedenlerle vatanlarını terkedip, farklı ülkelere göç etmek zorunda kalır. Göçmenler, bu süreç sırasında ve sonrasında zorluklar yaşarlar. Sonuçta güvenlik, onur ve fırsat arayışı sebebiyle tüm düzenlerini değiştirmek, başlı başına bir yaşam mücadelesini göze almayı gerektirir. Göçmenler umutlarını, kayıplarını, ailelerini, yakınlarını riske ederek yepyeni bir yaşam kurma çabasına girerler. 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü, işte tüm bu konular hakkında farkındalık ve empati yaratmayı amaçlar.
Benim yaşadığım kentte göçmen dendiğinde biz hemen Suriyeliler’i hatırlıyoruz. Oysa kanunlarla tanımlanan “Göçmen”, “Sığınmacı”, “Mülteci”, “Yabancı”, “Vatansız” ve “Geçici Koruma kapsamındaki kişiler “ terimlerinin hukuki statüleri birbirlerinden bağımsız ve çok farklıdır. Türkiye’ye sığınan Suriyeliler “Geçici koruma statüsündeki kişiler”dir ve bunların Türkiye’de kalışları “geçici” dir.
Kamu Denetçiliği Kurumu’nun 2018 yılında yayınladığı rapora göre Suriye’den Türkiye’ye ilk göç, 29 Nisan 2011 tarihinde Hatay’ın Yayladağı ilçesine bağlı Güveççi köyünden 252 kişilik grubun sınırı geçmesi ile yaşanmıştır. Suriye’deki iç savaşın geniş bölgelere yayılması sonucunda öncelikle sınır ilçeleri olan Hatay ilinin Reyhanlı ve Altınözü ilçelerine, daha sonra da Türkiye’nin diğer sınır şehirlerine girişler başlamıştır.
Tamamen geçici statüyle yurda sokulan Suriyeliler’in sayısı hızla çoğalmış, ne yazık ki yanlış politikalar ve vatandaşa açıklanmayan anlaşmalarla bu gelişler kalıcı olma durumuna dönüşmüştür.
Yasa gereği sadece Batı'dan gelenlere "mülteci" statüsü verilir. Doğu'dan gelenler mülteci olamaz. Göçmen, sığınmacı, mülteci tanımına uymayan, Suriye’den gelen kişiler, ülkelerindeki savaş ve çatışma ortamı nedeniyle topluca kaçarak ülkemize girdiklerinden topluca “geçici koruma statüsü” almışlardır, ancak savaş bittiğinde ülkelerine dönmeleri gerekmektedir.
Suriye göçü sonrasında 2011 yılında Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile 2013 yılında Geçici Koruma Yönetmeliği çıkarılmış, bazı yasal düzenlemeler yapılmaya çalışılmıştır. Bu düzenlemelerle Suriyeliler, eğitim, sağlık, temel yaşam haklarıyla donatılmış, hatta çalışma izni ile çalışma hakkı elde etmişlerdir.
Plansız ve denetimsiz bir süreçle, zaman içinde durum kontrol edilemeyen bir seviyeye ulaşmış ve ne yazık ki Türk vatandaşlarının elde edemedikleri hizmetlerin bir kısmının Suriyeliler’e ücretsiz verilmesi, onlara uygulanan cezasızlık algısı, yaşam biçimimize kendilerini uyduramamaları ya da bu konuda çaba harcamamaları gibi sorunlar toplumu tedirgin etmeye başlamıştır. Geçici koruma statüsündeki Suriyeliler’in sayısındaki öngörülemeyen artışın barınma sorunları yaratması, gelen nüfusun kira artışlarına sebep olması, düşük istihdam bedeli sebebiyle yerel halkın işsizleşmesi gibi olumsuzluklar da toplumun huzurunu kaçırmaya başlamıştır. Her geçen gün daha da belirginleşen kültür uyumsuzlukları ve bozulan ekonomide artık yük olarak algılanan bu “geçici” misafirliğin, Suriye’de savaş bitmesine rağmen sona ermemesi, kalıcı bir sürece evrilmesi toplumsal huzuru bozmaktadır.
Yapılan uluslararası, ülke çıkarlarının gözetilmediği, hatalı anlaşmalarla, Türkiye’nin göç alanındaki konumu değişmiş ve ne yazık ki göç alan bir sömürge ülke görünümü kazanmaya başlamıştır. Göç yönetimi konusunda uzun vadeli politikalara sahip olma ya da göç alanında doğabilecek yeni krizlere yönelik tedbirleri oluşturma gibi kaygılarımızın olmaması da umutsuzluk vericidir.
Bir diğer önemli sorun da vatandaşlık hakkı ile ilgilidir. TC kanunlarına göre “Vatandaşlık” soybağına bağlıdır, yani Türk soyundan gelenler vatandaş olabilir. Bir “Ancaklar ülkesi” haline getirilen ülkemizde bu kanun da bir ancakla delinmiş ve "istisnai vatandaşlık" adı altında düzenlenen bir uygulamayla, çoğu zaman, ülkemizle gönül bağı bile kuramayan insanlara vatandaşlık dağıtılmıştır.
Son derece keyfi uygulamalarla, çok ciddi hatalar yapılmakta, örneğin ülkemize milyon dolarlık yatırım yapan Suriyeli iş adamına verilmeyen vatandaşlık, şöförüne verilebilmektedir.
Kitlesel akına yol açan “Suriye İç Savaşı” artık bittiğinden, adı geçen ülkelerle gerekli diplomatik ilişkilere girilmeli geçici koruma altındaki Suriyeliler’in daha fazla vakit kaybetmeden ülkelerine güvenli bir şekilde dönmeleri sağlanmalıdır. Vatandaşlık verme koşullarının hiç uygulanmadığı, en azından Türkçe öğrenme zahmetine bile katlanmayan kişilerin Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk Milleti’ne yüklediği maddi ve manevi yükün azaltılması, sınır güvenliğimizin sağlanması , ülke huzurunun ve prestijinin yeniden oluşturulması çok hayati önemdedir.



