Türkiye’nin Ortadoğu Politikası üzerine... (2)

YAYINLAMA: 26 Aralık 2012 / 18.00 | GÜNCELLEME: 26 Aralık 2012 / 18.00

   Dün Çin’in rekabetçi başarısının nedeninin termik santrallerde üretilen ve sanayiciye çok ucuz satılan elektriğin olduğunu yazmıştım.

Türkiye’nin ithal ettiği enerjinin 2012 faturasının 65 milyar dolar civarında olmasının beklendiğini, bunun da nerede ise dış satımımızın yarısına bedel olduğunu belirtmiştim.

Kendi kaynaklarımız olmadığı için de toprak altından çıkan fosile her sene artan oranda yapılan ödemenin pek sürdürülebilir bir durum olamayacağını da vurgulamıştım.

Daha ucuz ve daha iyi şartlarda petrol ve gaz alabilmemiz Ortadoğu’da artık seyirci değil, ‘oyuncu’ olmamız gerektiğini yazmıştım.

Ortadoğu ülkeleri bizi nasıl algılıyor, bizim hakkımızda ne düşünüyor, bu son derece önemli. Eğer ‘oyuncu’ olacaksak, bu ülkelerin bizim için ne düşündüğünü bilmemiz gerekir.

                       ***

TESEV bunu 4 yıldır yapıyor. Ciddi ve düzenli aralıklarla yapılan araştırmaları, ‘oyunculuk’ konusunda önümüzün açık olduğunu gösteriyor.

Ortadoğu’da Türkiye Algısı 2012 başlıklı TESEV’in raporu geçenlerde yayınlandı. Herkese açık, isteyen raporu bu kurumun sitesinde bulup okuyabilir, hatta istenirse de hemen gönderiyorlar.

Raporda ‘Temel Bulgular’da önemli tespitlere yer veriliyor.

Ortadoğu’da, hakkında en olumlu düşünülen ülke yüzde 69 ile Türkiye. (Bu oran geçen sene yüzde 78 idi.) Sonra yüzde 65 ile Mısır ve yüzde 62 ile Birleşik Arap Emirlikleri geliyor.

Raporun veri tabanını oluşturan katılımcıların yüzde 64’ü Türkiye’nin Ortadoğu’da daha büyük bir rol almasını istiyorlar.

Bu yıl ilk kez sorulan soruda Türkiye, siyasi olarak bölgenin en güçlü ülkesi olarak belirtiliyor. Katılımcılar ekonomik ve kültürel alanda Suudi Arabistan’ı, askeri güç olarak ise İran’ı işaret ediyorlar.

Türkiye yüzde 53 ile model ülke olarak gösteriliyor. ‘Türkiye modeli’ne destek, en çok Libya, Tunus, Filistin ve Mısır’dan geliyor. Bizi en az model olarak görenler ise Suriye ve İran’dan katılımcılar!

Bölgenin en güçlü ekonomisi olarak Suudi Arabistan görülmekle birlikte geleceğin en güçlü ekonomisi olarak yüzde 21 ile Türkiye ve yüzde 16 ile Suudi Arabistan ön plana çıkıyor.

                          ***

Irak’la, daha doğrusu Kuzey Irak Kürt Bölgesi ile ticaretimiz o kadar hızlı gelişti ki, geçen sene 8 milyar doları aştı. Almanya’dan sonra en önemli ticaret partnerimiz IKB oldu.

IKB ile karşılıklı yarara dayanan ticaret haliyle sorunları da birlikte getirdi. Irak’ın, İran ve Suriye yanlısı başbakanı Maliki, gelişmelerden son derece rahatsız. IKB ile olan ticaretimizi içişlerine müdahale olarak kabul ediyor. Suriye’ye karşı tavrımızın ise yanlış olduğunu, biran önce düzeltmemiz gerektiğini ifade etmekten kaçırmıyor.

Türkiye’den güç alan IKB Başkanı Barzani, Maliki’ye karşı ödün vermiyor. Her iki taraf tanklarını cepheye sürdüler. Barzani, “Bir peşmergenin bile öldürülmesi savaş nedenidir” diye de tavrını net ortaya koydu.

                      ***

Kerkük’ten çıkan petrolün yüzde 17’sini IKB, gerisini merkezi hükümet alıyor. Üretim şu sıralarda günde 30 bin varile düşmüş durumda. Oysa, bu bölgede 10 milyar dolar yatırım yapan ExxonMobil ve Chevron gibi dev şirketler var. Yine bölgede önemli yatırımı bulunan Türk Genel Energy CEO’su Pars Kutay’ın söylediğine göre, günlük 2 milyon varil üretim yapmak işten bile değil!

IKB’nin petrol bakanı Ashti Hawrami, “Bölgenin petrolü bir akmaya başlasa ‘It is a win win’ yani herkes kazanacak” diyor.

Maliki, çok pahalı ve modern yeni bir petrol hattı yapıp, tüm kontrolü elinde tutmak istiyor. Oysa, çalışır durumdaki Kerkük-Ceyhan boru hattına daha çok petrol yüklenebilir.

                      ***

Demokrasinin bütün kurallarını uygulayarak petrol işini çözmek çok zor. Kuralsızlığın kural olduğu Ortadoğu’da, sen demokrasinin bütün kurallarını, şeffaflığını göstere göstere petrol işini halledip, Türkiye’nin geleceğini kurtaracaksın. Biraz zor!

Ortadoğu’da ayrı bir dünya var, değişik bir lisan konuşuyorlar! ‘Oyuncu’ olacaksan o lisanı çok iyi bilmen gerekiyor! Lübnan’da büyükelçilik yapmış deneyimli bir diplomatın anlattığı fıkrayı daha önce yazmıştım. Unutmuş veya okumamış olabilirsiniz diye tekrar yazıyorum.

Miki maus’ Los Angeles’tan Beyrut’a gelmiş. Kentin en lüks  caddesinde gezerken kocaman bir kedi ile göz göze gelmiş. Kedi, tam bizim farenin üzerine atlayacakmış ki, bizimki vınnn! Koca kedi de arkasından...

Neyse, bizim miki maus bir kapının altından içeri girmeyi başarıyor. Kedi de tabii kapının önünde avını bekliyor.

Bizim miki maus, kedinin ayaklarını görebildiği için bulunduğu yerden kıpırdayamıyor. Ama bir ara köpek havlama sesi duyunca hemen kapının altından görünen kedinin ayakları yok oluyor!

Miki maus, ‘Oh be dünya varmış’ diye dışarı çıkınca kedi bizimkini hemen enseliyor.

Ama” diyor, “köpek havlayınca ben zannettim ki sen korkundan toz oldun. Ayaklarını da göremeyince emin olarak dışarı çıktım. Nasıl oldu bu iş?” diye panikliyor.

Kedi, kendinden gayet emin, “Burası Ortadoğu, Los Angeles’a benzemez! Buranın ayrı bir dili vardır, havlamasını bilmezsen kimse sana hayat hakkı tanımaz” der.

İşte ben de Ortadoğu’da geçerli olan bu lisanı konuşmamız gerektiğine inandığımı söylemek istiyorum!

Bilmem anlatabildim mi?

 

Türkiye’nin Ortadoğu Politikası üzerine... (2)