Devlet Bey bu ülke ne katliamlar gördü, unuttunuz mu?

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ankara Bahçelievler 15. Sokak’ta 56 numaralı binanın 2 numaralı dairesinde olanları mutlaka hatırlar.

Kurbanlardan biri yastıkla boğularak, dördü kafa hizasından kurşuna dizilerek, diğer ikisi de Eskişehir yolunda öldürülmüştü.

Siyasi tarihimize Bahçelievler katliamı olarak geçen bu vahşeti, aradan geçen bunca zamana rağmen biz hiç unutmadık, unutamadık.

TİP’li 7 genç, ülkücü Haluk Kırcı, Bünyamin Adanalı, Ünal Osmanağaoğlu, Ercüment Gedikli, Mahmut Korkmaz, Kadri Kürşat Poyraz ve Abdullah Çatlı tarafından işkence edilerek, tellerle boğularak hunharca öldürülmüştü.

                                               ***

Abdi İpekçi’yi öldüren ve Papa’ya ateş eden Mehmet Ali Ağca da ülkücüydü.

Ölüm makinesi diye bilinen, 7 cinayetten mahkum olan ve “Canım sıkıldıkça adam öldürüyorum” sözleri toplumda şok yaratan  Veli Can Oduncu da, birçok cinayetten hüküm giyen ve tahliye sonrası, "Pişman falan değilim. O günün şartlarında öyle gerekiyordu" diyen Muhsin Kehya da ülkücüydü.

MHP’nin ülkü ocaklarında beyinleri yıkanan ve birer cinayet makinesi haline getirilen bu gençler, daha sonra derin devlet ve mafya tarafından da başka cinayetler için kullanıldı. Ülkü Ocakları, yıllarca derin devletin arka bahçesi oldu.

                                               ***

Zira, cezaevindeki Veli Can Oduncu’ya Turgut Özal’ı öldürmesinin teklif edildiği, o kabul etmeyince de Kartal Demirağ’ın devreye sokulduğu, daha sonra ortaya çıktı.

Aynı şekilde yıllarca devletin derin cinayetlerinde tetiği çeken ve çektiren Abdullah Çatlı’nın, Sabancı suikastinin gerçekleştirildiği saatlerde, yakındaki bir binanın otoparkında katillerin kaçmasına yardımcı olmak üzere beklediği saptanmıştı.

                                                               ***

Ülkücü gençler, 12 Eylül öncesinde birer ölüm makinesi gibi çalıştılar. Ülkücü olmayan herkesi vatan haini ilan edip, gözlerini kırpmadan onlarca insanı öldürdüler ve sağcı siyasi iktidarlar tarafından alabildiğince kollandılar. Çünkü onlar, güya Türkiye’yi komünizme sürükleyecek solcuları öldürüyor ve memleketi koruyorlardı.

Zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’in “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” şeklindeki sözleri o dönemden hafızalara siyasetin insanlıktan nasibi almamış yüzü olarak kazındı.

                                                               ***

12 Eylül’de en ağır darbeyi sol yedi. Askeri cunta, asıl gücünü solcular üzerinde deneyerek, memleketin solunun pestilini çıkardı.

12 Eylül’den idam edilmeden yakayı kurtarabilen solcular, bir daha iflah olamadı ve çoğu kabuğuna çekilmeyi yeğledi.

Ama, ülkücü gençler için durum farklıydı. Onlar 12 Eylül’ün baskısını atlatır atlatmaz, artık ülkücü mafya konumuna gelmişti.

Bu kez portföylerinde cinayetler yanında çek ve senet tahsilatı, şantaj, tehdit gibi eylemler vardı.

Bir kısmı devlet adına cinayetler işlerken, derin devletten alınan güçle zaman içinde oluşturdukları irili ufaklı çeteler kendi hesaplarına da çalışmaya başladılar.

Memleket, oldukça uzun bir dönem de bu ülkücü mafya belasından çekti. Halen de ufak tefek uzantılarına rastlanmıyor değil hani.

                                                               ***

Devlet Bahçeli genel başkan olduktan sonra, birer suç yuvası haline gelen ülkü ocaklarını kapattı,  çok da iyi etti.

Ancak aynı gençlerin uzantısı bu kez BBP’nin Alperen Ocakları’nda yuvalandı.

Nitekim, Hrant Dink suikastini gerçekleştiren örgütün elemanları Alperen Ocakları’nda bebekten katil haline gelmişti. Aynı örgütsel yapı rahip Santaro cinayeti ve Malatya katliamında da karşımızdaydı.

Ülkücüler, kendilerine veya yıkanmış beyinlerine göre, bu ülke için tehlike gördükleri herkesi gözlerini kırpmadan öldürüyordu. Hem de Türk, Kürt, Ermeni demeden.

Türkiye seçmeni, bu olumsuzlukları önlemek ve en aza indirgemek için, MHP’ye oy vererek onun parlamento içinde kalmasının ve ideolojisini siyasal zeminde sürdürmesinin yolunu araladı.

                                                               ***

                                                              

Türkiye şu anda, çok ciddi bir süreç yaşıyor. Çoğunluğu Kürt olmak üzere 40 bine yakın insanın yaşamına mal olan bir savaşın sona erdirilmesi için İmralı ile sürdürülen görüşmelere en büyük tepki Devlet Bahçeli’den geliyor.

Ülkenin kanayan yarası haline gelmiş bir konuda muhalefet partisi olarak en az iktidar kadar sorumlu ve duyarlı davranması beklenirken, çarpık, ucuz ve popülist laflarla süreci baltalama ve halkı yanlış yönlendirme çabasını hayret ve şaşkınlıkla izliyoruz.

Abdullah Öcalan’a televizyon tahsis edilmesi gibi basit bir şeyi bile, “Terörist başıyla Başbakan’ın geceleri chatleşmesi mucize olmaz”, “İmralı mızıkacıları” diye diline doluyor.

Bahçeli, Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vuran parti eylemlerini unutup, Türkiye’nin geleceği için siyasetin dağdan parlamentoya çekilmesinin vatandaş kadar bile önemini kavrayamıyor.

                                                              

 

 

 

 

 

 

Devlet Bey bu ülke ne katliamlar gördü, unuttunuz mu?