Kafataslarımızdan emin miyiz!?

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Önceki gün, Kanal 24’ün “Tarihçe” programına takıldım. Araştırmacı-Yazar Mustafa Armağan’ın, Atatürk’ün manevi kızı, Selanik doğumlu Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk tarih profesörü Afet İnan ile ilgili anlattıkları kanımı dondurdu.

İnan Türk Tarih Kurumu’nun kurucularından ve krurumun astbaşkanlığını yapmış. Bu bağlamda,

1930’lu yılların başlarında “Türk ırkının kafatasını tespit etme” çalışmalarını yürütmüş. Bu çalışmalar doğrultusunda Türkiye’nin pek çok yerinde mezarlar açılmış ve  22 bini kadın 64 bin kişinin tek tek kafatası ölçüleri alınarak, “Türk ırkının” özellikleri belirlenmeye çalışılmış.

İnsana şaka gibi geliyor değil mi?

Aklıma hemen Birgül Ayman Güler geldi.

Aradan zaman geçmiş, ama zihniyet olduğu yerde kalmış!

Tanrı tüm insanları bu hastalıklı zihniyetlerin şerrinden korusun!

 

Bu dönemde, tarihçiler arasında Mimar Sinan’ın Türk mü yoksa Ermeni veya Rum asıllı mı olduğu konusunda tartışma çıkıyor.

Afet İnan, bir devşirme olan Mimar Sinan’ın (nereden biliyorsa)Türk olduğunu iddia ediyor ve mezarının açılarak kafatasının ölçülmesini, sonucun Atatürk’e sunulmasını öneriyor.

Tartışmaları izleyen Atatürk ise bir kâğıt üstüne Sinan’ın bir heykelinin yaptırılmasını istediği notunu düşerek Mimar Sinan’a sahip çıkıyor.

Ancak, Afet İnan’ın direktifi ile 1 Ağustos 1935 günü mezar açılarak bu ölçüm yapılıyor ve Mimar Sinan'ın brakisefal (Türklerinkine benzer kafatası yapısı) kafatasına sahip olduğu bilgisi açıklanıyor.

                                                               ***

Birgül Güler Ayman’ın Türkler’in üstün ırk olduğunu vurgulamak istediği sözlerinin ardından ona sahip çıkanlardan biri de Deniz Baykal olmuştu.

Şöyle diyordu Baykal, “Kardeşim etnik kimlik insanların şerefidir, namusudur. Elbetteki bütün etnik kimlikler eşittir, ancak millet ve ulus kavramı başka bir şeydir! Hiçbir etnik kimlik bir ulusun kimliğinden üstün olamaz. Türkiye etnik kökeni birbirinden farklı olan insanların üzerinde yaşadığı bir ülke. Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Ermenisi ile büyük bir ulus ve bu ulusun ortak adı da Türk Ulusu'dur. Hiçbir etnik kimlik, ki buna Türklük dahil, Türk Ulusu'ndan üstün değildir.”

Tanrı aşkına siz bu açıklamadan ne anladınız?

Tüm etnik kimlikler eşittir, ama Türk ulusu üstündür!

                                                               ***

Aslında Osmanlı’da Türklük diye bir kavram yok.

Ne zaman ki İttihat ve Terakki zihniyeti bu topraklarda hakim olup, ardından da aynı zihniyetin uzantılarını içinde taşıyan cumhuriyet kuruluyor, ortaya bir “üstün” Türklük tezi atılarak, Anadolu’da binlerce yıldanberi yaşayan çok zengin etnik kimlikler, bu kimliğe dahil edilmeye çalışılıyor.

Burada size enteresan bir örnek aktarmak istiyorum.

1916 yılında Doğu Cephesi’nde, Dersim’de Munzur Dağları’na dayanmış olan Rus Ordusu’na karşı savaşan ‘Türkçü’ Asteğmen Şevket Süreyya (Aydemir) Bey, bir gün emrindeki askerlere yurttaşlık bilgisi dersi vermek ister. Önce, ‘Biz hangi milletteniz?’ sorusunu sorar. Her kafadan bir ses çıkar. Sonra ‘Biz Türk değil miyiz’ diye sorunca, askerler hep bir ağızdan ‘Estağfurullah’ diye karşılık verirler.

Şevket Süreyya anılarında şöyle devam eder: “Türklüğü kabul etmiyorlardı. Halbuki biz Türktük. Bu ordu Türk ordusu idi. Türklük için savaşıyorduk. Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu Türklük olabilirdi. Fakat ne çare ki bu ‘biz Türk değil miyiz’ diye sorulunca ‘Estağfurullah’ diye cevap verenlerin görüşüne göre, Türk demek kızılbaş demekti. Kızılbaşlığın ise ne olduğu bilinmiyordu. Ama onu herhalde kötü birşey sanıyorlardı.” (*)

                                                               ***

Bir başka örnek de şöyle:

1914 yılında Zekeriya Sertel arkadaşı Nebizade Hamdi Bey ile Turan isimli Türkçü bir gazete çıkarıyor. Gazetenin ilk sayısında Yusuf Ziya Bey’in ‘Türk Ordusu’ başlıklı bir manzumesi yayımlanıyor. Gazetede Yusuf Ziya’nın şiirini okuyan Sadrazam Said Halim Paşa, kabine toplantısında, “Bu ne cüret?.. Bu ne cesaret?.. Osmanlı Ordusuna, İslam Ordusuna, Orduyu Şahane’ye Türk Ordusu denir mi? Söyleyin ona tashih etsin, itizar etsin, Osmanlı milletinden af dilesin” diye hop oturup hop kalkıyor.

Bunun üzerine, Dahiliye Nazırı el altından Yusuf Ziya’ya haber gönderiyor: “Aman… Şaire söyleyin, bir daha Türk Ordusu demesin… Osmanlı Ordusu desin ki içinde çingene bile bulunsun…” (*)

                                                               ***

Anadolu toprakları onbinlerce yıldan beri onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış. Etnik kimlik açısından zengin ve bir o kadar da karışık bir coğrafya.

Aklı başında siyasetçi ve devlet adamlarının bu olağanüstü zenginliğin, ülkenin gelişmesi ve ilerlemesine kaynak oluşturmasını sağlayacak politıkalar üretmek yerine hala İttihat Terakki’nin ilkel zihniyetinde boğulup kalması ne büyük bir şanssızlık.

 

 

* Sarkis Torosyan –Çanakkale’den Filistin Cephesi’ne

Kafataslarımızdan emin miyiz!?