Kaset olayı...

YAYINLAMA: 19 Şubat 2013 / 18.00 | GÜNCELLEME: 19 Şubat 2013 / 18.00

Faili meçhul olaylardan birisi de eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın esrarengiz seks kaset olayı...

Neden bir türlü bu olay çözülemedi, hayret ediyorum. İstenilse, çözülmemesi mümkün değil!

 

Bu kasetle ilgili okuduğum bir yazının doğru olabileceğini tahmin ettiğim için buraya alıyorum.

Önce, biraz gerilere gitmek gerekiyor.

Zamanın en çok okunan gazetelerinden birisi, ‘Hafta Sonu’ idi. En müthiş, çarpıcı dedikoduların yayınlandığı bu gazete özellikle siyasilerin korkulu rüyasıydı.

 

Terörün zirve yaptığı 1979 yılında Ecevit'in kurduğu 42. hükümette İçişleri Bakanı olarak Hasan Fehmi Güneş görev yapmaktadır.

Güneş, sık sık (görevi gereği!) İstanbul’a gitmekte ve bir süre ortadan kaybolmaktadır.

Eski başbakan merhum Adnan Menderes gibi bir sevgilisi olduğu kulaktan kulağa fısıldanmaktadır.

5 Ekim 1979 Pazar tarihli ‘Hafta Sonu’ gazetesini eline alanların nutku tutulur!

Birinci sayfa Hasan Fehmi Güneş ile devrin vamp kadını Aynur Aydan’a ayrılmıştır. Gazetenin muhabiri aldığı istihbarat üzerine elinde fotoğraf makinesi Aynur Aydan’ın oturduğu evin kapısında beklemiş, bakanın apartmana girişi ile çıkışını objektifi ile tespit etmiştir.

 

Ertesi gün Bakan Güneş, hiç evirip çevirmeden hemen istifa eder. “Siyasi bir komploya kurban oldum” der, başka da konuşmaz. Olay da unutuldu gider...

Yıllar sonra Hasan Fehmi Güneş, Cüneyt Arcayürek’e verdiği bir röportajda bu önemli olaya açıklık getirdi.

Bakanlığı sırasında MİT’ten hükümete sağlıklı bilgi ve istihbarat gelmediği için Güneş, sürekli Ecevit’e yakınıyor, “Bir örgütün güdümüne giren teşkilatı kapatalım, yeni bir istihbarat teşkilatı kuralım” diyor. Ancak, bu isteği gerçekleşmeden hem bakanlıktan oldu, hem de erken seçimlerde CHP başarılı olamadı.

 

Ama Güneş’in anlattığı başka bir olay var ki, “Etme bulma dünyası” deyimini çağrıştırıyor.

Güneş’in kabine arkadaşı Deniz Baykal da Enerji Bakanı’dır.

Bu bakanlıkta çalışan birine İstanbul’dan, Hasan Fehmi Güneş’e ‘bir tertip’ yapılacak diye özel bir istihbarat geliyor. Hemen Baykal’ı bilgilendiriyorlar. Ama Deniz Bey bu istihbaratı Güneş’e iletmiyor!

30 sene sonra benzer bir komplo bu kez Deniz Baykal’ın kapısını çalıyor. Kaderin garip cilvesi, istifa etme sırası Baykal’a gelmiştir!

 

Ne dersiniz? Önce fotoğrafla, 30 sene sonra teknoloji ilerleyince, bu kez kamera ile belden aşağı benzer komplolar kuruluyor!

Ben, her iki eylemin de aynı örgüt tarafından yapıldığını düşünüyorum.

 


Yalan üzerine...

Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey, Zirve Üniversitesi’nin icarcısı olduğu GASKİ Göleti ile yazılanlar için, “Bilen de konuşuyor, bilmeyen de...” gibisinden dün bir açıklama yaptı.

Güzelbey’in açıklamasını bugün manşet haberimizde okuyabilirsiniz.

Ben başkalarının ‘gemiciklerini’ yüzdürmesiyle ilgilenmiyorum. Benim ilgimi çeken Dr. Güzelbey’in ‘yalan konuşmalar/yalancılık’ ile ilgili söyledikleri.

Ben de Büyükşehir Belediye Başkanımızın söylediklerine yürekten katılıyorum. Kim ki yalan konuşur; ahlaksızdır, müfteridir!

Yalandan medet uman, yarar sağlayan da şerefsizdir!

Peki, ‘iftira’ edene ne demeli, tescilli ‘iftiracı’ya nasıl bir sıfat bulmalı?

70 bin kelimelik Osmanlıca lügatımı karıştırıyorum. Mutlaka güzel ve okkalı bir sıfat bulacağım. Bulunca da sizlerle paylaşacağım.

 


Zılgıt!..

 

Mardin’de kadınlar Başbakan’a sevgi gösterileri sırasında ‘Zılgıt’ çekince, Erdoğan, dönüp Emine Hanım’a ve Şahin’e, ironik olarak “Eyvah zılgıtı yedik!” diyor. Hepsi gülüyor. Bu resim de işte o an çekiliyor. Erdoğan ile eşi Emine Hanım’ın Bakan Fatma Şahin’e yakınlıklarını gösteriyor.

Bu resme bakıp da, Başbakan Erdoğan, Büyükşehir için Fatma Hanım’ı, olmazsa Rıdvan Bey’i aday gösterir diyebilir miyiz?

 

 


İçki meselesi...

 

Trafik cezaları ağırlaştırılıyor, caydırıcı cezalar geliyor.

Benim merakım, alkollü sürücülerin yeni düzenlemede nasıl cezalandırılacağı?

Öyle ehliyeti geçici olarak alma, birkaç ay içeri tıkmanın hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığı görüldü.

İçip içip direksiyon başına geçenler, kaza yapmasalar da yakalandıklarında doğru deliğe tıkılmalılar. Hem de en az 2 sene çıkamamalılar. Ölümlü kazada, sarhoşlara verilecek cezanın taammüden adam öldürmekle eş tutulması kamu vicdanını ancak rahatlatır diye düşünüyorum.

 

Aslında toplumun içki içenlere karşı alerji ve rahatsızlık duymasının önemli bir sebebi; sorumsuz, pespaye insanların içkili araba kullanarak kaza yapması, düğün dernekte damağına içki değer değmez eline silahı alıp rastgele ateş ederken günahsız insanların ölümüne sebep olmaları değil midir?

İçki içenler keyiflendikleri zaman başkalarının keyiflerini kaçırmasalar, kime ne ki!..

 

 

 

 

 

 

Kaset olayı...