BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, AK Partinin çözüm sürecini iyi değerlendirmesi gerektiğini vurgulayarak, "Barış dilini konuşmayı beceremediler. Ama bu onların sorunu kendileri bilir. Türkiye'de halklar şu veya bu şeklide kazanacaktır. Eğer AKP demokrasi etrafında yeni inşalar istiyorsa Türkiye halklarının taleplerine kulak vermeli" dedi.
Partisinin TBMM Grup toplantısında konuşan Demirtaş, 17-31 tarihleri 1996 yılından itibaren Türkiye Kayıplar Haftası olarak kutlandığını hatırlatarak, "2009 yılında başlatılan açılım sürecinde Başbakan kayıp anneleriyle görüşmüş ve özellikle Berfo ananın oğlunun akıbetini ortaya çıkaracağını söylemişti. Bu namus borcu hala hükümetin borcudur. Geçtiğimiz hafta Diyarbakır'da yapılan çalıştay'da bu gerçek bir kez daha hatırlatıldı.1992 BM Genel Kurul kararıyla kabul ettiği kayıplar bildirgesine hükümet hala imza atmamıştır. Bizim dönemimizde kayıp olmadığı diye övünen hükümet eğer kayıp bildirgesine imza atmıyorsa o zaman kayıplar konusunda o da suçludur. Kayıplar konusunun yanında toplu mezar konusu ayrı bir husustur. Açılmayı bekleyen 253 toplu mezar beklemektedir. Partimizin yoğun baskısı sonucu bazı yerlerde çalışmalar yapıldı" dedi.
Türkiye zaten katliam ve soykırım
konularında büyük bir antipati yaşıyor
Demirtaş sözlerine şöyle devam etti: "Değerli arkadaşlar 21 Mayıs tarihi Türkiye'de yaşayan ve dünyanın değişik bölgelerine dağılmış Çerkezler için önemli tarih. 149 yıl önce Kafkas Rus savaşı sırasında ve savaş sonrasında katliama maruz bırakılmış olan halkın tarihidir 21 Mayıs. Kendi topraklarından sürgün edilerek Osmanlı, Lübnan, Suriye gibi bölgelere sürgün edilmişler. Türkiye zaten katliam ve soykırım konularında büyük bir antipati yaşıyor. Şu saatlerde Çerkez dernekleri Rusya Büyükelçiliği önünde protesto gösterisinde bulunuyorlar. Çerkez soykırımının tanınması ve dünya siyaset sahnesinde gündeme gelmesi için mecliste soru önergesi vereceğiz. Ülke gündeminde yer alan önemli konulardan biri Anayasa. Bu vasıtayla konuşulan Başkanlık, yarı başkanlık, 2 sandık 3 sandık konusu bulunmakta. Yaklaşık 1,5 yıldır uzlaşma komisyonu tüm partilerin önerilerini tartışıyor ve ortak olunan maddeler bir havuzda toplanırken diğer maddeler yeniden tartışılmak üzere ayrılıyor. Eğer sivil bir anayasa yapılmayacaksa 1980 anayasası süslenerek yeniden kabul edilecekse neden 1,5 yıldır uzlaşma komisyonu zaman harcıyor. Eğer öyle bir düşünceniz varsa Evren yapmış işte. Biri 'teklikten vazgeçmeyiz' diyor. Tek din tel dil, 'Türkçe den eğitim şartından vazgeçmeyiz' diyor. Şu gerçeği unutmayın Türkiye tek bir milletten oluşan bir ülke değildir. Bunu hazmetme konusunda bu kadar sıkıntılıysanız ne işiniz var Anayasa uzlaşma komisyonunda. Anayasanın başlangıcından sonuna kadar tamamının tartışılması gerekir. Eğer bu mümkün değil deniyorsa, bu aşamada anayasa yapma konusunda uzlaşma olmuyorsa bizim BDP olarak anayasa yapmaya sayımız yetmez. Yeni arayışlara gireceğimizi şimdiden söylememiz gerekiyor. Öncelikle Başkanlık sisteminden Erdoğan'ın vazgeçmesi gerekir. Türkiye gündemine böyle bir konuyu getirmemeli. Sivil özgürlükçü anayasa Türkiye'nin 30 yıllık özlemidir. Vekiller seçmenlerine bunun sözü vermiştir. Gelin görün ki bu anayasa paketinden önce yol temizliğine ihtiyaç var. Halen siyasetçi, gazetecinin, avukatın tutuklu olduğu dönemde yeni anayasayı nasıl tartışacağız biz."
Bizim seçmenimizin verdiği vergiler
AKP CHP MHP'nin kasasına gidiyor.
BDP olarak her zaman seçime hazır olduklarının altını çizen Demirtaş, "Sabah öğlen akşam seçime gidelim, BDP olarak biz her zaman seçime hazırız. Cesaretiniz varsa seçim barajını kaldıralım. Hazine yardımında adil dağıtım yapılsın. Bizim seçmenimizin verdiği vergiler AKP CHP MHP'nin kasasına gidiyor. Kendileri para içinde yüzerken seçim kampanyası yaparken biz ve diğer partiler de bu hazine yardımından adil şekilde faydalanamıyor" derken, çözüm sürecine ilişkin de şu değerlendirmelerde bulundu: "Madem PKK sınırdışına çıkıyor. Demokratikleşme için savaşı bahane edenlerin ellerinde bahane kalmadı. Hükümet şart koşuyor. Hükümet şart koşmamalı toplumun taleplerini yerine getirmelidir. Şimdi geçici barışı kalıcı barışa çevirmenin yolunun demokratikleşmeden geçtiğini bilmiyor mu? Sürecin ne olduğunu anlamayanları hafta sonu yapılacak olan konferansa davet ediyoruz. Hükümet temsilcileri bu konferansları resmi olarak izlemeli. Gelip dinlemeli ve halkın taleplerini yerinden not almalı. AKP'ye inanarak bu sürece girmedik. Demokratik mücadeleyi yürüteceğiz dedik. Aksi halde ne olur diyorlar? Biz ne yapacağımızı biliyoruz. Biz çaresiz boynu bükük değiliz. Örgütlü bir toplumuz. Doğru örgütlenir ve doğru yöntemlerle sesimizi duyurursak o zaman nasıl bir yaygara kopacağını hükümet görsün. Biz isteriz ki hükümet bu süreci iyi değerlendirmeli. Barış dilini konuşmayı beceremediler. Ama bu onların sorunu kendileri bilir. Türkiye'de halklar şu veya bu şeklide kazanacaktır. Eğer AKP demokrasi etrafında yeni inşalar istiyorsa Türkiye halklarının taleplerine kulak vermeli. Cezaevlerinde bu kadar siyasetçinin tutuklu olduğu dönemde demokrasiden nasıl söz edilebilir. Özel yetkili mahkemelerin verdiği kararlar ile cezaevlerinde siyasetçiler bulunmakta. Ağır cezayı hak eden asıl olarak bu mahkemelerdir. Biliyoruz ki bu mahkemelerin üyeleri ya cemaate ya hükümete yakın. Bunu kendileri bile saklamıyor. Devlet güvenlik mahkemeleri, istiklal mahkemeleri bunlardan daha iyiydi. Yargıçlar suç işliyor bunların yargılanması lazım. Böyle adalet anlayışı olur mu? Erdoğan'ı cezalandıran mahkemeler kötüydü. Şimdi ise bu mahkemeler iyi mahkeme oldu. Özel yetkili mahkemeler feshedilmeli."
Partisinin TBMM Grup toplantısında konuşan Demirtaş, 17-31 tarihleri 1996 yılından itibaren Türkiye Kayıplar Haftası olarak kutlandığını hatırlatarak, "2009 yılında başlatılan açılım sürecinde Başbakan kayıp anneleriyle görüşmüş ve özellikle Berfo ananın oğlunun akıbetini ortaya çıkaracağını söylemişti. Bu namus borcu hala hükümetin borcudur. Geçtiğimiz hafta Diyarbakır'da yapılan çalıştay'da bu gerçek bir kez daha hatırlatıldı.1992 BM Genel Kurul kararıyla kabul ettiği kayıplar bildirgesine hükümet hala imza atmamıştır. Bizim dönemimizde kayıp olmadığı diye övünen hükümet eğer kayıp bildirgesine imza atmıyorsa o zaman kayıplar konusunda o da suçludur. Kayıplar konusunun yanında toplu mezar konusu ayrı bir husustur. Açılmayı bekleyen 253 toplu mezar beklemektedir. Partimizin yoğun baskısı sonucu bazı yerlerde çalışmalar yapıldı" dedi.
Türkiye zaten katliam ve soykırım
konularında büyük bir antipati yaşıyor
Demirtaş sözlerine şöyle devam etti: "Değerli arkadaşlar 21 Mayıs tarihi Türkiye'de yaşayan ve dünyanın değişik bölgelerine dağılmış Çerkezler için önemli tarih. 149 yıl önce Kafkas Rus savaşı sırasında ve savaş sonrasında katliama maruz bırakılmış olan halkın tarihidir 21 Mayıs. Kendi topraklarından sürgün edilerek Osmanlı, Lübnan, Suriye gibi bölgelere sürgün edilmişler. Türkiye zaten katliam ve soykırım konularında büyük bir antipati yaşıyor. Şu saatlerde Çerkez dernekleri Rusya Büyükelçiliği önünde protesto gösterisinde bulunuyorlar. Çerkez soykırımının tanınması ve dünya siyaset sahnesinde gündeme gelmesi için mecliste soru önergesi vereceğiz. Ülke gündeminde yer alan önemli konulardan biri Anayasa. Bu vasıtayla konuşulan Başkanlık, yarı başkanlık, 2 sandık 3 sandık konusu bulunmakta. Yaklaşık 1,5 yıldır uzlaşma komisyonu tüm partilerin önerilerini tartışıyor ve ortak olunan maddeler bir havuzda toplanırken diğer maddeler yeniden tartışılmak üzere ayrılıyor. Eğer sivil bir anayasa yapılmayacaksa 1980 anayasası süslenerek yeniden kabul edilecekse neden 1,5 yıldır uzlaşma komisyonu zaman harcıyor. Eğer öyle bir düşünceniz varsa Evren yapmış işte. Biri 'teklikten vazgeçmeyiz' diyor. Tek din tel dil, 'Türkçe den eğitim şartından vazgeçmeyiz' diyor. Şu gerçeği unutmayın Türkiye tek bir milletten oluşan bir ülke değildir. Bunu hazmetme konusunda bu kadar sıkıntılıysanız ne işiniz var Anayasa uzlaşma komisyonunda. Anayasanın başlangıcından sonuna kadar tamamının tartışılması gerekir. Eğer bu mümkün değil deniyorsa, bu aşamada anayasa yapma konusunda uzlaşma olmuyorsa bizim BDP olarak anayasa yapmaya sayımız yetmez. Yeni arayışlara gireceğimizi şimdiden söylememiz gerekiyor. Öncelikle Başkanlık sisteminden Erdoğan'ın vazgeçmesi gerekir. Türkiye gündemine böyle bir konuyu getirmemeli. Sivil özgürlükçü anayasa Türkiye'nin 30 yıllık özlemidir. Vekiller seçmenlerine bunun sözü vermiştir. Gelin görün ki bu anayasa paketinden önce yol temizliğine ihtiyaç var. Halen siyasetçi, gazetecinin, avukatın tutuklu olduğu dönemde yeni anayasayı nasıl tartışacağız biz."
Bizim seçmenimizin verdiği vergiler
AKP CHP MHP'nin kasasına gidiyor.
BDP olarak her zaman seçime hazır olduklarının altını çizen Demirtaş, "Sabah öğlen akşam seçime gidelim, BDP olarak biz her zaman seçime hazırız. Cesaretiniz varsa seçim barajını kaldıralım. Hazine yardımında adil dağıtım yapılsın. Bizim seçmenimizin verdiği vergiler AKP CHP MHP'nin kasasına gidiyor. Kendileri para içinde yüzerken seçim kampanyası yaparken biz ve diğer partiler de bu hazine yardımından adil şekilde faydalanamıyor" derken, çözüm sürecine ilişkin de şu değerlendirmelerde bulundu: "Madem PKK sınırdışına çıkıyor. Demokratikleşme için savaşı bahane edenlerin ellerinde bahane kalmadı. Hükümet şart koşuyor. Hükümet şart koşmamalı toplumun taleplerini yerine getirmelidir. Şimdi geçici barışı kalıcı barışa çevirmenin yolunun demokratikleşmeden geçtiğini bilmiyor mu? Sürecin ne olduğunu anlamayanları hafta sonu yapılacak olan konferansa davet ediyoruz. Hükümet temsilcileri bu konferansları resmi olarak izlemeli. Gelip dinlemeli ve halkın taleplerini yerinden not almalı. AKP'ye inanarak bu sürece girmedik. Demokratik mücadeleyi yürüteceğiz dedik. Aksi halde ne olur diyorlar? Biz ne yapacağımızı biliyoruz. Biz çaresiz boynu bükük değiliz. Örgütlü bir toplumuz. Doğru örgütlenir ve doğru yöntemlerle sesimizi duyurursak o zaman nasıl bir yaygara kopacağını hükümet görsün. Biz isteriz ki hükümet bu süreci iyi değerlendirmeli. Barış dilini konuşmayı beceremediler. Ama bu onların sorunu kendileri bilir. Türkiye'de halklar şu veya bu şeklide kazanacaktır. Eğer AKP demokrasi etrafında yeni inşalar istiyorsa Türkiye halklarının taleplerine kulak vermeli. Cezaevlerinde bu kadar siyasetçinin tutuklu olduğu dönemde demokrasiden nasıl söz edilebilir. Özel yetkili mahkemelerin verdiği kararlar ile cezaevlerinde siyasetçiler bulunmakta. Ağır cezayı hak eden asıl olarak bu mahkemelerdir. Biliyoruz ki bu mahkemelerin üyeleri ya cemaate ya hükümete yakın. Bunu kendileri bile saklamıyor. Devlet güvenlik mahkemeleri, istiklal mahkemeleri bunlardan daha iyiydi. Yargıçlar suç işliyor bunların yargılanması lazım. Böyle adalet anlayışı olur mu? Erdoğan'ı cezalandıran mahkemeler kötüydü. Şimdi ise bu mahkemeler iyi mahkeme oldu. Özel yetkili mahkemeler feshedilmeli."