Öğretmenin sıkıntısı
Aradan yıllar geçti. Şimdi nasıl? Daha kötü oldu, bilemiyorum. Ama bir şeyi iyi biliyorum: Öğretmen hala sıkıntıda,
Bunu da geçmiş yıllara ait gerçek bir olayla anlatayım:
İstanbul Tapu Müdürü rahmetli Muhsin Albayrak’tan dinledim:
“Biz rüştiyede iken bir hocamız vardı: Saat gibi dakik bir adamdı. Derse girince tahtanın önünde durur, bir gider, bir gelir sonra derse başlardı. O dersini bitirir, bir-iki dakika içinde teneffüs zili çalardı.
Bir gün yine dersimize geldi. Tahtanın önünde bir gitti, bir geldi...
Bir daha bir daha... Hocayı hem sever, hem de korkardık. Sınıfta çıt yok... Teneffüs zili çaldı. Hoca hayretle durdu, sonra bize döndü:
-“Çocuklar kusura bakmayın” dedi. “Bir hoca bugün eve pırasamı alsam daha ucuza çıkar, lahanamı alsam diye düşünürse işte ders zili de çalar o hoca size faydalıda olamaz!,,
Yılların çoğunu öğretmen olarak geçirmiş bir insan olarak şuna kesinlikle inanıyorum: Baba, ana çocuğunu besler, büyütür, iyi olmasını ister. Ama çocuğun kişiliğini öğretmen kazandırır. Çocuk babasından çok öğretmenine bakar, onu dinler.
Bir örnek vereyim:
Ben edebiyat öğretmeni idim. Oğlum orta ikinci sınıfta öğrenci. Bir akşam eve geldi. Baktım Türkçeye çalışıyor: özne, nesne, tümleç.... defterine baktım, cümle çözümlemesi yanlış. “oğlum bu yanlış” dedim. Oğlum “Hayır baba” dedi. Öğretmenim tahtaya yazdı... Bu doğru.”
Oğlumun Türkçe Öğretmeni benim öğrencimdi, seslenmedim. Ertesi gün öğretmenine telefon ettim:
-“Sınıfta şu cümleyi çözümlemişsin ama şöyle olmayacak mı” dedim.
-Hocam haklısınız dedi, ben de sonradan farkına vardım.
-Oğlum bana inanmıyor, sen sınıfta düzeltsen iyi olur dedim.
Ertesi akşam oğlum eve geldiğinde,
-Baba dedi, dünkü cümle vardı ya, o yanlışmış, öğretmenim doğrusunu gösterdi.
Ben öğretmeninin hocasıyım, bana inanmadı hocasına inandı.