Dernek Ne Yaptı?
Antep harbinin geniş hikâyesi kitaplarımızda var. Biz bu acılı mücadelenin birkaç sahnesi ile, harpten yıllar sonra kurulan Gaziantep Müdafilerine Yardım Derneği’nin çabalarını, kurtuluş bayramımız nedeni ile hatırlatmak istedik:
Anteb’i kurtarmak için dövüşenler kayıtların düşman eline geçmemesi için mağarada yakılması nedeniyle madalya ve maaş alamamışlardı. Onlar fakir, hasta, yardıma muhtaç duruma düşmüşlerdi.
Dernek olarak iki şeyi amaç edindik: Hastaları tedavi ettirecek, fakirlere yardım edecektik.
Merhum Dr. Rauf Yılmazer, hastanesinin bir odasını tahsis etti. Masta mücahitlerin ve ailelerinin tedavilerine çok yardım etti. Antep’teki tüm doktorlara yazı gönderdik. Mücahit ve ailelerini para almadan, sıra bekletmeden muayene etmelerini istedik. Tümü de “Başüstüne” dediler. İstanbul’daki ilaç firmalarına yazdık. Sandık sandık ilaçlar geldi. Dernek olarak çok dua aldık.
Sinemaların biletlerine pul yapıştırarak yardım topladık. Afiş ve ilanlarla halkımıza seslendik:
“Aziz vatandaşımız! Antep uğruna kolunu, bacağını ve maddi varlığını kaybeden müdafiler bugün ihtiyar, hasta ve yoksul.Olan bugün de “Allah devlete ve millete zeval vermesin” diyorlar. Onlar susuyorlar, ama biz onların sesini duyuyoruz.:
-“Senden silah almak için sattığım yatağımı, yorganımı istemiyorum. Şarapnelin uçurduğu bacağımı, kurşunun kırdığı kolumu istemiyorum.
Senden, sen sıcak yatağında iken, sıcak çorbanla sofra başındayken, beni hatırlamanı istiyorum!”
Aziz Antepli! Bu sesi duyuyorsan, içinde bir yardım arzusu uyanıyorsa yardım kampanyamıza sen de katıl!..”
Merhum Yasin Kutluğ “Adil Bey” dedi. Ben çiftçiyim. Şimdi param yok. Bir ton buğday versem olur mu?
Toplanan paraları ve buğdayı büyük birer kes kâğıdına koyarak dağıttık.
Onlar alırken, biz de verirken ağladık. Çok dua ettiler.
Bir de hepimizi ağlatan bir olay oldu:
İhtiyar mücahidin biri imzayı attı, parayı ve buğdayını aldı, dua etti, gitti…
Az sonra İş hanının altındaki bakkal elinde kese kağıdı dolu buğdayla geldi:
“Başkanım” dedi. Mücahit dükkanın önünde, kürsü verdim oturdu. Otobüs bekliyordu. Birden düşüp öldü.. İşte verdiğiniz buğday!”
Dernekteki arkadaşlarım, sıra bekleyen yaşlı mücahitler… Ağladık, ağladık…