Aydın Öğretmen Gibi Olmak Var ya…
Gazetedeki haberi görünce gönlümde bir ılık ırmak akar oldu. Yarım yüzyıl öncesinin gençlik heyecanı döndü geldi benliğime. Neden, niçin diyorsanız anlatayım:
Gazete haberi şöyle: “ Şırnak’a bağlı Silopi ilçesinin Ceylan köyündeki ilkokulda müdürlük yapan Yozgatlı Aydın Vural, çabalarıyla takdir topluyor.Köy okulunu adeta özel koleje çeviren Vural, Silopi’ye de 3 kütüphane ve 20 bin kitap kazandırdı.
Aydın Vural öğretmen dört ayrı köyden 140 öğrencisi bulunan okulu dönüştürmek için sosyal paylaşım sitesi üzerinden çağrılar yapıp kampanya düzenledi. Gelen desteklerle okuluna bilişim sınıfı yaptı. Öğrencileri teleskop, mikroskop ve deney malzemeleri ile tanıştırdı.
Kütüphane kurarak öğrencileri kitaplarla arkadaş yaptı. Maddi durumu iyi olmayan öğrencileri için kışlık giysi ve oyuncaklar topladı.”
Nice olumsuzlukların yaşandığı bir dönemde insanın içine bahar çiçekleri açtıran böylesi bir haberi okumak… Benim mutluluğum - Belki sizin de- işte bu…
Bir dağ köyünde… Yalnız başına… İçinizde “bir şeyler, örnek şeyler yapmak” dürtüsü.
Böylesi duyguları tam yarım yüzyıl önce yaşamıştım Simav’ın Pazarlar (şimdi ilçe oldu) köyünde. Gazetecilikten kopup vatani görev için eline “yedeksubay öğretmen” belgesi verilen bir genç ne bilir eğitim psikolojisini, sosyolojisini ya da pedagojisini… Ama içinizde “bir şeyler yapma dürtüsü” varsa önünüze tercih edeceğiniz çok yol çıkarır “hizmet etme heyecanı”nız olursa… Bir dağ köyünde çaresiz oturup duramazsınız, beyninizin ışığa açılan kapıları sizi “yararlı olma” yoluna doğru iter. Cebinizde devletin verdiği paranın yetip-yetmeyeceği hiç umurunuzda olmaz. En azından –yapmak/başarmaktan önce- düşünmüş olmanın mutluluğu/güzelliği/huzuru sarar benliğinizi…
x xx
Silopi’deki örnek de böyle… Gazete haberinden, “örnek/idealist öğretmen” Aydın Vural’ın başardığı, köyünde yaktığı meşalenin güzelliğini öğreniyoruz sadece. Peki, ya daha ötesi… Aydın Vural öğretmen başarısını bu noktaya getirirken ne gibi engellerle/zorluklarla karşılaştığını bir bilebilsek. Tabii ki bilemiyoruz. Gazete bunu yazmadı çünkü…
Ben anlatayım yaşadığımı: Gazetecilikten iki yıl için kopmuş, köy çocuklarını eğitmekle görevlendirilmişim. Gönlümde hep Pazarlar’a, halkına, çocuklara bir şeyler anlatmak/öğretmek heyecanı… Evet, kara tahta -şimdilerde ak tahta oldu- önüne geçip öğrencilere ders programları gereği bilgiler aşılayacak/verecektim ama ya köylüler? Bana göre asıl sorun bu saf/temiz topluluğun aydınlatılmasındaydı. Köylük yer… Gazete ulaşmıyor. Kahvehanelerden sadece birinde radyo var. Onun da sesi bir geliyor, bir gidiyor. Sanki dünyadan kopmuş gibi bir durum…
Hadi, okulda öğrencilere bilgi veriyoruz ama, kafamdak soru/n onların velileri, bu güzel insanları dünyadan nasıl haberdar edeceğimdi. Sonunda kararımı verdim: Pazarlar’da gazete çıkaracak, köylüye bedava dağıtacaktım. “Köy Raporu” böyle doğdu. Doğdu ama nasıl? Aylığım ne ki? Köy Raporu’nun basımı ve diğer masrafları için aylığımın yarısı gidiyor. Umuruma değil. Çünkü, gazetenin çıkışı bir-iki gün gecikse “Reci Hasan” ve diğer köylüler; “-Hekmet Hocam, KövIraporu ne oldu?” sorusunu yöneltiyorlar. Pazarlar’da “Kitap Kulübü”, tiyatro, meyve ağacı dikimi, fakir öğrencilere giysi, köyde Atatürk gazeteleri sergisi ve daha nice sosyal gelişmeler. Köylü ile elele olduktan sonra neler başarılmıyor ki?
Sözün özü: Bugün Pazarlar bir ilçe… Gelişmiş… Hem de Türkiye’nin en kaliteli/iyi vişnesinin yetiştiği bir ilçe… Öğrencilerim var, dostlarım var, zaman zaman telefonla konuşuyoruz.. Beynimde, benliğimde bahar çiçekleri açıyor böyle anlarda… Daha bir yaşar olduğumu anlıyorum böylece.
x xx
Yarım yüzyıl önce yaşadığım sorunların -belki de daha zorunu- güzel yurdumun Silopi ilçesinde göğüsleyen -gerçek aydın- öğretmen Aydın Vural’ı tarifsiz sevgi heyecanla kutluyorum.
İnanınız Aydın öğretmenimle birlikte olmak/çalışmak isterdim.