Benim Oyum…
Önümüzdeki Pazar sınav günüm benim…
Tabii ki sizin de…
Türk Demokrasi Tarihi’nin yeni bir sayfasını Pazar günü yazacak bu millet.
1946’nın “sandık oyunları”ndan ders çıkaran millet, 1950 yılı 14 Mayıs günü sandık başına gittiğinde “ders verme” kararlılığını gösterecekti.
Nitekim “ kararlılık sonucu tarihi bir ders” çıktı ortaya.
Ufkunda “demokrasi güneşi” doğdu böylece ülkenin. On yıllık bir demokrasi yolculuğunda pusulayı şaşıran kaptan köşkü, gemiyi “27 Mayıs Fırtınası”nda “alabora” etti.
Büyük bir hüsran…
Ama umut bitmezdi hiçbir zaman…
1960’dan 1980’e gelene değin yalpalamalar yaşayan demokrasi gemisi gele-gele 12 Eylül sabahında “karaya oturdu.”
Yeniden “demokrasi fidesi yetiştirme” arayışı/peşine düşen milletin bu geçici dönemi de hiç sarsıntısız aşma azmi sonucu –öyle ya da böyle-- acısıyla-tatlısıyla, güzellikleriyle-çirkinlikleriyle bu günlere geldik.
Şimdi yeni bir demokrasi sınavı var Pazar günü bu milletin.
Kime mi oy vereceğim: - Kuşkusuz- kendime…
Her seçimin amacı bu değil midir? Ne için oy kullanırız sandığa gitmekle?
Bireyselden çok toplumsal anlam bütünlüğüne varan amaçta geleceğin güzelliklerini kucaklamak özlemi/umuduyla Pazar günü sandık başına gideceğiz.
Tabii ki kendime oy vereceğim.
Her eylemimiz -öyle ya da böyle- doğrudan bizi etkilediği için vereceğim oyun benim için, bu toplum için olduğu bilincindeyim.
Millete “Hayırlı olsun…”
Bilirsiniz, “hayır/iyilik/güzellik” düşlemek, yapmak her kişini elinde olan bir şey… Bunu da akıl ölçüleri içinde ölçümleyip algılama gücüyle eyleme dönüştürür. Bu noktada, yani karar verme durumundaki kişilere kimilerimiz ne der söylerler son anda/son noktada:
-Akıllı ol!.. Akıllı..
Bundan başka yol yok bizim için…