Demokrasi ve Aşure Yapabilmek…
Tam bir yıl önce facebook sayfamda şöyle yazmışım:
Bilirsiniz aşure bizim –biraz- geleneksel tatlımız/yemeğimizdir. İçine çok şey katılarak hünerli beyinlerle/ellerle yapıldığında tadına doyum olmaz.
İçine çok şey katılır derken sakın yanlış anlaşılmasın –herşey- değil. Öyle hazırlanırsa/yapılırsa –belki- çorba olur. Tarifi ve malzemesi var tabii ki…
Bizim demokrasi anlayışımız da aşure yaparken işi çorbaya dönüştürmeye benziyor.
Hem de ne benziyor.
Şimdi ülke sorunlarını yorumlamada ve de çözümlemede ömür tüketen, aydın insanların sandık önündeki “ azlığıyla”, demokrasiyi sadece gece evinin önüne bırakılan bir koli yiyeceğe indirgeyen “çoğunluk”un algısı kısır bir döngü olarak kader çiziyor bu ülkede yıllardır, ne yazık ki…
Seçim sandığına giden yolların önüne kimi siyasal çıkar labirentlerinin konulması ve de “bilenle bilmeyenin –hiçbir yerde- bir(aynı) olmayacağı” gerçeğini de -bilerek- inkâr edince siyasi arenada ötmek o kadar kolay ki…
Sandık her şey değildir.
Sandığı en iyi keresteden yapınız, içine atacağınız oyun/oyların siyasal kültür düzeyini yükseltmedikçe –çok da iyi niyetli olsanız bile- demokrasinin demokrasi aşuresini ağız tadı ile yiyemezsiniz.
Bugün ülkemizde ne yazık ki bunu yaşıyoruz.
******
4 Haziran 2014 tarihindeki görüşüm böyle… Bugün değişen ne var? “Eski tas, eski hamam…” Hep söylerim, yazarım; bu ülkede siyasetçinin görevi “oy avcılığı”na soyunmak değil; yurttaşa “demokrasi öğretmenliği” yaparak günümüzde yaşanan “kısır çekişmeler”in önüne geçip sonlandırma olmalı…
Bu, kaçınılmaz bir durum kazandı gününüzde… Siyasetçinin kendisini allayıp/pullayıp seçmen önüne çıkışı ve “kırk dereden su getirip oy alma sevdalanması”nın yarattığı pembe dünyaya bir de kafaları şişirip algı gücünü zaafa uğratan yoğun siyasi propaganda da eklenince ortaya çıkan manzarayı yıllardır yaşamıyor muyuz?
Seçim yarışı “horoz dövüşü”ne dönüyor böylece? Hele de “Senin horozun, benim horozum…” yarışı çerçevesine inen seçim anlayışı olursa...
******
7 Haziran seçimini tarihsel önemi demokrasi devriminin yaşandığı 14 Mayıs 1950 tarihi ile ölçümlendiğinde/değerlendirildiğinde hiç de farklı olmadığı görülüyor. Bu seçimin ülke demokrasi yaşamını doğrudan etkileyecek sonuçlar getireceğinin bilincinde olan seçmen bu anlamda büyük sorumluluklar taşıyor omuzlarında…
Ama demokrasi bilinci halâ 60 yıl öncenin algısıyla yaşanıyorsa bu ülkede, o zaman işimizin çok zor olduğunu öncelikle bilir olmalıyız.
Siz aşure hazırlayıp ağız tadıyla yemek isteseniz de “Biz bize benzeriz” anlayışı sonucu dönüp dururuz olduğumuz yerde…