Acı Son
Iki sanatcının hayat hikayelerinin sonucu bir birine o kadar benzer ki hatirladıkca hüzünlenirim. Ne olmuşda her ikisininde aynı bir şekilde hayatları sona ermiş diye düşünürüm. Hasan isimli bir tarım işçisinin 1907 senesinde Edremitte bir oğlu olur. İsmi konusunda, verdiği evlat için tanrıya şükretmek için, adına Şükrü koyarlar. İlk okul çağlarında eline geçirdiği tenekeden yapılma kaval şeklinde bir düdükten nameler çıkarmaya başladığında, okulda öğretmenlerinin dikkatini çeker. Bir müzik enstrumanı elde etmesini teşvik ederler.
Bu arada babası ve iki amcası savaş yıllarında askere alınır ve çocuk yaşında annesi ile yalnız kalır. Edremit’e gelen askeri mızıka takımında klarnet ile tanışır ve bu enstrumana heves eder. Edremit’te geçimin zorlaşması üzerine annesinin kararı ile Edremit’ten Izmir’e göç ederler. Burada çalışmak mecburiyetinde kalan çocuk Şükrü, boş zamanlarında Izmirde bir musiki cemiyetine kayıt olur. Izmir macerası fazla uzun sürmez.
İki sene sonra, 1921 senesinde Istanbula gelirler. Üsküdar cıvarında oturdukları için, Üsküdar Musiki cemiyetine kayıt olur. İşte bu güzel derneğin sihirli ellerinde Şükrü, kendine bir öğretmen ve bilgisini geliştirecek bir fırsat yakalar. Istanbul da bir okulda musiki hocası olan Muallim Kazım bey den usul, makam ve nazariyet konularında dersler alır. Bu alınan dersler sırasında hiç bir zaman klarnet konusunda ders almamış, bütün becerisini, kendi kendini yetiştirmekle kazanmış olduğunu biliyoruz.
Hocası Muallim Kazım Uz bey tarafından Şükrü, Mehter takımına kaydolur. Uzun seneler hem Ankara radyosunda, hemde Istanbul radyosunda saz heyetlerinde klarnet çalar. Klarnet, bir saz gurubunda ahengi sağlayan ciddi enstruman olduğundan, onun yokluğu hemen hissedilir. Bu güzel muzik aleti, Şükrü üstadın elinde sihirli bir şekilde konuşmaya başlar.
Kullandığı klarneti özel bir klarnettir, pırıl pırıl parlak görünümü ile izleyenleri büyüler, ses sanatkarlarını, musikinin ahengine girmesini kolaylaştırdığı bir gerçektir. Onun kadar güzel çalan kimsenin olmadığını söylerlerdi. Hani ‘’klarneti konuşturuyor ‘’ diye bir tabir vardır ya, işte onun gibi bir usulde çalardı Şükrü Tunar. Sahne hayatına atılan Zeki Müren, Şükrü Tunar ‘ın bu kıvrak klarnet çalışının ününü duyar ve kendisi ile görüşmek ister.
İyi bir sanatcının yanında iyi bir keman, usta bir klarnet olmassa sistem tam olmadığını bilen güçlü sanatçı Zeki Müren, Şükrü Tunar ı saz heyetinde çalmaya ikna eder. Zeki Müren in saz heyetinde klarnet çalmak, Şükrü Tunar içinde önem arz eder. Her sahneye çıktığında çok heyecanlanan Şükrü Tunar bu süreç içinde beste çalışmaları yapar. Bestelerinin hepsini olmasada bazılarının oluşmasında Zeki Müren le paylaştığı doğrudur. Bestelediği bir çok eserin içinde güftelerinide kendisi yazmıştır.
Bunların içinde çok tutulanlar olmuş, fakat bundan daha çok klarnet icraatı bestekarlığının önünde oluşmuştur. Aslında bir çok bestekarın aileden gelen bir genetik yapı ile musikiye girdiğini görmekteyiz, fakat Şükrü Tunar’ın ailede musiki ile uğraşan kimse olmaması bir başka gerçektir. Cumhuriyet Gazinosunda Zeki Müren’e eşlik ederken 15 Temmuz 1962 senesinde sahnede geçirdiği bir kalp krizi sonucunda hayata gözlerini yummuştur. Arkasında bir çok eser bırakan Şükrü Tunar’ın vefatına Zeki Müren çok üzülür.
Aradan 34 sene geçer. 24 Eylül 1996 senesinde Izmir Radyosunun Zeki Müren için hazirladığı talihsiz bir sahne gösterisinde heyecanlanan Zeki Müren de sahnede hayata veda eder. Biri saz üstadı, diğeri söz üstadı olan iki müstesna sanatcıyı yıllarca sanat icra ettikleri mekanda hayata veda etmeleri bir rastlantı olsa gerek.
Bu müşterek acı talihi olan iki sanatçıyı bir eserde anmayı arzu ederek hüzünlü bir eserde birleştirmek düşüncesindeyim. Beste ve güfte Şükrü Tunar’ın, Curcuna usulünde, Makam Hicaz, ‘’ Demedim Hicranımı ellere yarar diye ‘’ . Kimi sanatçı sahnede ömrüm tükensin diye konuşsada, bir mükemmel sanatcının ömrünü yitirmesini görmeye yürek dayanmaz diye düşünmekteyim. Ne sanat güneşleri sönsüz, ne sahnede nameler sussun.