Biz onları internet “yok”kenden beri biliriz!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Bianet muhabirleri, Antep’te bizim akıl edemediğimiz veya ihmal ettiğimiz bir konuyu haberleştirerek, “üniversitemizin” kalitesine, entelektüel seviyesine dikkatlerimizi çekti, tebrik ediyorum.

Öğrencisiyle, hocasıyla, akademik bir ortamda çalışıyor olmanın ayrıcalığını yaşayan memur ve hizmetlileri ile sayıları 40 bini bulan Gaziantep Üniversitesi’nin çevresinde tek bir tane gazete satıcısının olmadığını haberleştirip, bunun ileri sürülen gerekçelerini yazmışlar.

Gerekçelerden biri, “haberleri internetten” takip ediyorlarmış ta ondan mış!

Haberi okuyunca aklıma eski bir anı geldi ve  kendi kendime, “Biz onları internet yokkenden beri biliriz” diye geçirdim.

Bundan 15-20 sene kadar önceydi.  Şu gazetelerin kuponla tabak-çanak dağıttığı dönemler, hatırlarsınız.

Gazete dağıtım işi de yaptığımız için, gazete satış hareketlerini çok yakından izliyorduk. Hatta, bazı bayilerin anlattığı ilginç gazete okuyucu profilleri bugün gibi aklımızda.

O zaman kampus içerisinde diye hatırladığım gazete bayisi anlatmıştı. Öğrenci sayısı 7-8 bin civarında olmalı. Tanınmış bir profesör gelmiş. Bayiden,

kendisi için her gün bir İstanbul Sabah Gazetesi ayırmasını istemiş. 

-Baş üstüne Hocam demiş bayii…

Profesörümüz,

-Burası bana uzak düşüyor, gazeteleri almaya her gün gelemem, sen onları biriktir, ben haftasonları gelir alırım, deyince bayi şaşırmış, gazete günlük okunur havadisleri kaçırmamak için. Haftalık gazete mi olur, haberlerin hepsi bayatlar, diye geçirmiş aklından.

Profesör, yeni bir ekleme ile onu bir kez daha şaşırtmış.

-Ya da aslında ben onları hiç almayayım, sana zahmet şu tabak çanak kuponunu kesip bana verirsen, hanım pek sıkıştırıyor da..

                                               ***

Mastır yaparken Sosyal Bilimler de bir profesör vardı. Bir gün sohbet ederken gazeteye köşe yazısı yazmasını teklif ettim. Ne bileyim, adam  profesör yani…

Üzerine atladı, ama yazılarını satmak istediğini, çünkü maaşın yeterli gelmediğini ifade etti. Memnuniyetle kabul ettim. Aradan bir hafta geçti, dosya içerisinde 4-5 tane yazı getirdi. Kendisi gittikten sonra yazıları bir okuyayım, bakalım ne yazmış diye göz atayım dedim.

Şaşırıp kaldım, noktalama işareti diye birşey yok, olan da yanlış yerde. Konular bir bütünlük içerisinde ele alınmamış, herşey arap saçı…

Kullanamadım yazıları ve profesörü de kırmadan geri bu işten vazgeçirmek epeyce bir zamanımı ve enerjimi aldı.

                                               ***

Toprağı bol olsun, rahmetli Mesut Ölçal anlatmıştı. Gaziantep Ticaret Odası bizim Gaziantep Üniversitesi’nin tanınmış hocalarından birine ekonomik bir konuda kitap yazdırmak istiyor.

Profesörümüz gidip aylarca çalışıyor. Rahmetli Ölçal, “Kitap taslağını getirdi, bir inceledim, gözlerime inanamadım. Saçmalıklarla dolu. Koca profesör ne diyeceksiniz? Hocam, sen bizim kitabı galiba asistanlara havale etmişsin. Lütfen şunu siz yeniden bir elden geçirip getirin diye geri eline tutuşturdum” diye anlatmıştı.

                                   ***

Üniversitede, iletişim derslerimize gelen değerli bilim adamı Prof. Korkmaz Alemdar’ın hemen her derste kulağımıza küpe olsun diye söylediği bir not vardı. “İyi bir entelektüel günde en az bir gazete, haftada en az bir dergi, ayda en az bir kitap okumak zorundadır.

Ve okumayan insanları o kadar aşağılar, aklı bir karış havadaki yeni üniversitelileri öyle bir aşağılardı ki “okumuyorsunuz” diye… Yerlerde süründürürdü adeta…

Korkmaz Alemdar, hangi sınıfın dersine girse, ders bitiminde o sınıfın tüm öğrencileri kafalar önde binanın üçüncü katındaki kütüphanenin yolunu tutardı.

Yani demem o ki Gaziantep Üniversitesi’nde hocalar okumuyor ki, öğrencileri okusun, okuma alışkanlığı kazansın!

                                               ***

Bianet muhabirleri, gazete okumayan, okumaya ihtiyaç duymayan, haberleri internetten izlemeyi tercih ettiğini söyeleyenlere bir de  kitap” okuyup okumadıklarını veya son okudukları kitabı sorsaydı keşke… Ben sık sık alış-veriş merkezlerindeki kitapçıları geziyorum.  Yeni çıkanlara bir göz atıyorum. Hiç öyle 40 bin tane nüfusu olan bir üniversitenin öğrenci ve öğretim elemanları ile dolup taştığını görmedim oraların.

Bir de kentin ortasından geçen tramvaya göz atıyorum sık sık. Çünkü çoğunluğu üniversite öğrencisi oluşturuyor. Şimdiye kadar elinde kitap olan hiç kimseye orada da rastlamadım. Ya bön bön her gün gelip geçtikleri aynı yolu seyrediyorlar veya cep telefonu ile oynuyorlar.

                                                           ***

Gaziantep Üniversitesi böyle de diğerleri farklı mı yani haksızlık etmeyelim. Ama balık baştan kokarmış ya, ilk olması hasebiyle çok kötü bir örnek… Kenti, bir üniversite kentine dönüştüremedi yıllardır…

Zira koca bir eğitim camiasında okuyan adam sayısı parmakla sayılamayacak kadar az olursa, kentin varoşlarını dolduran cahil ve eğitimsiz adamları mı suçlayacağız, gazete kitap okumuyorsunuz diye… Buna hakkımız var mı?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Biz onları internet “yok”kenden beri biliriz!