Yitik anıların ardında koşarken...

YAYINLAMA: 03 Haziran 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 03 Haziran 2016 / 20.00

                                                                      Hikmet Aksoy

 

         ESKİŞEHİR - Bursa'daki "Trabzon  Günleri" benim için bitti.  Kırşehir'in tarihten gelen "Ahilik  asaleti"nin ardından;  bir başka tarih  kenti "Bursa'da Zaman"ın derinliklerinde Osmanlı'nın bıraktığı asaletin insanı duygulandıran  ortamından kopmak kolay olmadı.

         Bir kenti sevmek;  insana güven aşılayan ruh yapısından birden kopup adeta kendini boşluğa bırakmak kolay değil...

         Dönüş yoluna girenlerin yaşadıkları sıla özleminin "bir an önce kavuşma" heyecanı olsaydı üzerimde keşke... 

         Yok, öyle değil...

         Bursa'ya ilk kez ne zaman, ne için geldiğimi anımsayamıyorum. Geçmiş yıllarımın anı defterlerine bakmam gerek. 

         Acaba, insan sevgi yoğunluklarını yaşadığı "zaman durakları"nı belleğinin derinliklerinde  ararken mi böyle oluyor? 

         Bursa'nın kendine özgü tarihi dokusunun/havasının üzerimde yarattığı hayranlık ve de mistik duygularla bu kent beni sahiplendi, ben de onu...

         Duygusal ayrılığın yoğunluğu buradan geliyor işte.

                                                        ***

         1963 yılı Eylül ayı... 

          Yedek subay öğretmen olarak atandığım Kütahya/Simav ilçesinin Pazarlar kasabasına giderken yaşadığım "meçhule kalkan bir gemi kaptanı"nın duygularını unutmam olası mı?

         İnsan ve meçhul... 

         Kendi iç dünyasının bilinmez anılarını  istediği her yere yelkensiz de alıp götürebilen insanın bellek zenginliği olmasa; yaşama nasıl tutunur diye  hiç düşündünüz mü? 

         Yaşanmış anların belleklerde saklı gizini günyüzüne çıkarmak/anımsamak; yaşanarak tüketilmiş  yılların   unutulmaz filmini  yeniden izlemenin zevkini kim yaşamak istemez?

         Ben öyle yapıyorum. 

        Yaşamımın iki "altın yılı"nı  günlüğüme düştüğüm notlarla taçlandırmış olmamla ne denli isabetli davrandığımı  şimdi anlıyorum.

        Eskişehir'den Ankara'ya karayoluyla giderken iki "altın yıl"ımın geçtiği Pazarlar'ın " - Gel artık!.." çağrısını teğet geçerken anımsadığım güzellikler var belleğimde...

        Cumhuriyetimizin "Maarif Ordusu" nun ilk eğitmenlerinden Yakup Özcan... Cumhuriyetimizin eğitimde anıt kurumlarından Kepirtepe Köy Enstitüsü'nün ışık öğretmenlerinden Süleyman Aydoğmuş...  Pazarlar'ın aydınlık insanları arkadaşlarım Adil Özdemir, Reci Hasan Çelik, Pazarlar sevdalısı Nurullah ve nice can kardeşlerim.... Az ve Çokyaka Mahallelerinin rekabetiyle cansuyu bulup kalkınıp ilçe olan Pazarlar... 

        Ve Pazarlar'ı düşünce ve yaşamlarıyla sahiplenen öğrencilerim.

                                                   ***

        Güzeli gören gözün yarattığı gönül rahatlığı güncel olup; onun kalıcılığı belleklerde yarattığı kalıcı izlerle yarınlara taşıyabilir ancak.

        Sadece bellek duruluğuyla bugüne taşınabilen; "bilinen" olabilen anların sahiplenilebilmesi ise bir başka bilinçli olma durumudur  her kişidir. 

        Tam yarım yüzyıl öncenin güzelliklerini bu güne taşıyabilmenin hüneri ise  "duru anı Pınar'ı"ndan çok günü gününe tutulan "günlükler"de saklı olduğunu bilmeniz isterim.

                                                   ***

        "Günlükler"im... Anılarımın iz düşümleri onlar... Sizler olmasanız yitik anılar denizinde boğulup kimliğimin kütükten düşeceğini düşünmek bile istemiyorum.

 

 

Yitik anıların ardında koşarken...