Emekliden "helallik..." alınırken...

YAYINLAMA: 29 Haziran 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 29 Haziran 2016 / 20.00

        Siyasetin ayar tutmayan havasından böyle bir haber geleceğini beklemiyordum, doğrusu... Demek ki, Ankara'da kimi zaman havalar durulunca, kafalar da kendine geliyor. Olumlu kararlar alınıp, ileri adımlar atılabiliniyor.

        "- O kadar da mı olmasın canım..." diyemeyiz.

         Diyemeyiz, çünkü Ankara bu aziz milletin "umut kapısı..." Tabii ki, hep iyiye, hep ileriye  adımlar atılacak Ankara'da ki yurttaş mutlu olsun.

Xxx

         Kamu hizmetinde ömür tüketen yurttaşlar uzun yıllar çalışmış olsalar da  30 yıl üzerinden emekli tazminatı/ikramiyesi aldılar. Örneğin; 40-45 yıl çalışmış olanlar,  artı 10-15 yıllık çalışma dönemlerine ilişkin tazminat/ikramiye alamadılar.

        Bu bir uygulama haksızlığı, ancak "böyle gelmiş, böyle gider" anlayışı ile bugünlere gelindi.

        Ama, emeklinin aklı hep o "artık/atık" görülen, değerlendirilmeyen hizmet yıllarında kaldı.

        Hükümet bir süredir üzerinde çalıştığı bu konuyu kanun teklifi olarak Meclis'e getirdi.

        Tabii ki, böylesi bir haksızlığa uğrayan Emekli Sandığı emeklileri bu gelişmeden memnun oldular. Farklar gelecek, cüzdanlara para gerecek, borç-harç ödenecek, yüzler gülecek...

        Ama -her işte bir hayır vardır- yasa teklifi Meclis'te görüşülürken yasa yerine "erteleme" kararı çıktı.     

        Hoppalaa!..

        Ama dedik ya, "bir hayır vardır" diye... Umarız öyledir.

  Xxx

        Yasalar toplumsal dengeler gözetilerek çıkarılır, yürürlüğe konur.

        Bu son olayda umarım bu dengeler dikkate alınarak "erteleme kararı" alınmış ola...

        O da şu : SSK kapsamında olsun, Emekli Sandığı kapsamında olsun, en az 10 yıl çalışmış olup ayrılan iştirakçilere şimdiye değin verdikleri hizmetler karşılığında hiç bir ödeme yapılmadı. Genel kanı;

        "- Devam edip çalışsaydınız. Emekli olur, ikramiye/tazminat alırdınız" şeklinde yorumlanıp kapılar iştirakçilerin yüzüne kapatıldı.

        Örneğin, iştirakçi yurttaş, hem Emekli Sandığı'nda hem de SSK'da çalışması halinde hizmet dönemleri birleştirilip emekli oldu. Ancak, son emeklilik alanı SSK olunca, Emekli Sandığı'ndaki hizmetlerine ilişkin  kendisine her hangi bir ödeme yapılmadı.

        Emekli yurttaşın, Emekli Sandığı'da geçen hizmetlerinin üzerine yatılmış, unutulmuş olundu.

        Bu büyük bir haksızlık olarak yaşandı ve bugünlere gelindi.

                                                          Xxx

        Umarız ki; başlangıçta sözünü ettiğimiz yasa teklifinin görüşülmesindeki erteleme kararında; Emekli Sandığı ve SSK'da çalışıp bu hizmetleri bugüne değin değerlendirilmemiş olan emeklilerin durumu dikkate alınmış olunsun.

        Çünkü, "Toriçelli denemesi"nde olduğu gibi, toplumsal değerlendirmelerde terazinin bir kefesine konulan değer, diğer kefedekileri de doğrudan etkiler. Bu bir gerçek... Böyle düşünüldüğünde  -elbette- çalıştıkları yılların ikramiyesini/tazminatını tam alamayan Emekli Sandığı emeklilerinin bu hakkı "ana sütü" gibi helaldir onlara...

        Ancak,  yukarıda açıkladığımız gibi,  hem Emekli Sandığı, hem de SSK alanında çalışıp emekli olan yurttaşların Emekli Sandığı'nda geçen hizmetleri de adil bir şekilde değerlendirilmeli bu arada...

        Hükümet bu emeklilerden de "helallik almalı" almalı diye düşünüyoruz.

 

+++

 

 

                               Belediyeler ve yönetim anlayışı...

 

                                                                      Hikmet Aksoy

 

        Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK),'nın yayınladığı 'en borçlu işverenler' listesi ülke genelinde sosyal bir yarayı gün ışığına çıkardı.

        SGK'ya ülke genelinde en çok borçluların başında belediyeler geliyor. Açıklanan listeye göre en borçlu 100 işverenin 70'i belediyeler...

        Acı bir gerçeği hep "hasıraltı" ederek bugünlere gelmişiz, meğer...

        Anlaşılan belediyeler "sosyal yara" olmaya devam ediyor:

        Dün borç içinde yüzüyorlardı, bugün de manzara aynı...

        Bu bozuk düzenin ucu, gelip yurttaşa dayanmasa sorun olmaz; nasıl giderilir, diye de kafa yormaz insan...

        Ama öyle değil.

        Bilirsiniz, eskiden de belediyeler SSK'ya, Emekli Sandığı'na, Maliye'ye "borç takar"; borç batağında hizmet getirmeye çalışırlardı.

        "Borç yiğidin kamçısı"dır inancı egemendi yönetenlerde o zamanlar.

        Tabii ki, fos/kofuk bir düşünce...

                                                           Xxx

        Geçmişte de belediyelerde "bütçe olanakları" tanınmadan/dikkate alınmadan  " har vurup, harman savuran" hizmet(!) anlayışı yaşandı.

        Ama, sonunda ne oldu?

        Hizmetler görülemez, hizmet götürülemez oldu.

        Belediyelerde çalışan SGK iştirakçileri, primleri Kuruma yatırılmadığı için istediklerinde emekli olamadılar. İşte bu noktada/bu açmazda; siyasal iktidarlar "dar'a düşen" belediyelerin imdadına yetişti. Af yasası çıkarıp; belediyelerin borçlarını sildi ve SGK'nın sırtında kambur oluşturdu.

        Böylece çalışanların/emeklilerin iştirakçisi/umudu SGK daha çok mali açmazların içine itildi.

        Kısacası belediyelerin borç kamburu yurttaşa yüklendi.

        Bu da, anlamsız/çürük/kof bir "sosyal anlayış" tabii ki...

                                                            Xxx

        Bir tarafta, "karınca kararınca" anlayışı ve de ciddiyetiyle hizmet götürüp  devlete borç yapmamaya özen gösteren belediyeler...

        Diğer yanda; yasa, yönetmelik, genelge tanımayan bir belediyecilik anlayışı... Ve "Nasıl olsa af edilir" beklentisi...

        Ve yapılan anlamsız/dayanaksız, sosyal adaletsiz aflar...

        Sonuçta mağdur olan SGK...

        Mağdur olan SGK iştirakçisi yurttaşlar.

                                                            Xxx

        "Yerel yönetimler" olarak belediyeler yurttaşlara en yakın "hizmet kurumu" olarak bilinirler. Doğaldır ki; hizmet akımında zaman-zaman yaşanan aksaklıklar/tıkanıklıklar olacaktır ve oluyor da... Bu, daha çok "genel belediyecilik hizmetleri" kapsamında olduğunda olanak durumu dikkate alınarak "haklı-haksız" tartışması yapılır, yapılıyor, yapılmalı da...

        Ancak,  bir belediyenin hizmet götüren/çalışan ekibinin sosyal güvencesine ilişkin aidatlarını ödememesi ve SGK'ya borçlu duruma düşmesi anlaşılır bir konu olamaz.

        Belediyeler çalışan ekipleriyle/personeliyle varsa ve onların SGK aidatları ödenmiyorsa orada bu kurumun varlığı tartışılır olmalı... Tartışılmalı... Yasalar bunun için var biliyoruz biz...

                                                            Xxx

        Kimi belediyelerin "görünürde hizmet verir" olmasının arkasında SGK'ya borç takıp, bunu "af ettiririm" anlayışı yatıyorsa çok yazık...

        Üzücü olan ne biliyor musunuz? Geçmişten hiç ders almıyoruz. Yüzyıllardır belediyeleri "yerel yönetim eğitimi" görmemiş kadrolarla topal/sakat  bir anlayışla yarınlara taşımaya çalışıyoruz.

        İşte her zamanki sonuç ortada...

 

 

+++

 

   Ayıplı siyaset, sahipsiz aydınlar...

                                                                                     Hikmet Aksoy

 

        Kimi siyasetçilerin  mikrofon önüne çıkıp "akıl verme"lerine çoğu kez gülüyorum. Sanki herşeyi gerçek anlamda onlar biliyorlar havaları...

        "Herşeyi bilmek" elbette olası değil...

        Herşeyi bilmek; her konudan "bilgi kırıntıları" sahibi olmak  durumu gibi bir şey...

        Öyle nerede herşeyi bilmek...

        Ancak; okumuş, gezmiş, görmüş, incelemiş ve  belli bir alanda/konuda bilgi sahibi kimlik kazanmış, dirsek çürütmüş olmak kuşkusuz farklı bir durum...

        Bu " bilir olma kimliği"  de; her yerde ve her zaman ortaya çıkıp konuşmakla ispatlanır  bir durum değil elbet.

        "Taş yerinde ağırdır" Atalar  sözü örneği,  neyin nerede ve ne zaman konuşulacağını  da bilmek gerek...

        "Ben de burada varım, ben de biliyorum" havalarına girip yapılan zamansız çıkışların hiç hoş karşılanmadığını; çoğunlukla "çuvallama" ile sonuçlandığını akıldan çıkarmamak gerekir ayrıca.

        "Söz gümüş ise sükut altındır" öğretisindeki sabırlılık ve ağırbaşlılık da unutulmamalı bu arada...

         Ama nerede böyle davranan?

         Ağızlar var,  fermuarsız/frensiz... Hem de, öylesine çok ki siyaset söz konusu olunca...

                                                                   Xxx

         Bir de yukarıdaki durumun tersi yaşanır ender de olsa...

         Herkes konuşmuştur, meramını dilinin döndüğünce, aklının elverdiğince anlatmıştır da; konuşmaya susamış, konuşacağı konuda yüzde üzerinden bin kez haklı görüşlerini bildireceklerin  durumu acınası bir haldir ortada.

         Böyleleri, kültürel/eğitsel kalkınmasını tamamlamamış toplumlarda "Deniz Fener'i" (Şu adı kötüye çıkan olaydaki değil) görevi yaparlar ama, onlara  hiç bir zaman aydınlatma görevi  için  sıra gelmez.

        Çünkü, konuşanların çokluğu ona sırayı getirmez bir türlü...

        Onlar misafir odasında birer biblo, bir süs eşyası olarak görülür, ne yazık ki...

        Hem konuşsa ne olacak, ne yazar ki?

        Cehaletin bir başka üzücü yüzüdür bu durum...

                                                                   Xxx

        Canım herkes astı kesti konuştu, iki kelam da ben edeyim.

        Hayır edemezsin!

        "Pişmiş aşa su" mu katılır!..

        Ama siz yalan/yanlış konuşuyorsunuz... Ben de derdimi anlatayım, birazcık, diye düşünmeye bile hakkınız olmadığını bilmeniz gerekir.

        Takmadınız, konuştunuz. Vay halinize...

        O zaman kirli yaftanız  hazırdır... Beğen-beğen al!

                                                                   Xxx

        Demokrasimizi geliştirmek uğruna bu anlamsızlıkları yaşayarak bugünlere geldik ne yazık ki... Nice değerlerimiz yıllarca yalnızlığa itilmiş olmalarını yaşadılar, öylece göçüp gittiler aramızdan.

        Siyaseti doyumsuzluk noktasına çekenlerindir bu günahlı/ayıplı manzara...

.

 

 

 

 

 

 

Emekliden "helallik..." alınırken...