AK Yalan
Dürüst insanlara hayranlıkla saygı duyarım. Söyledikleri her sözü, verdikleri her taahhüdü gerçekleştiren insanlar benim için saygının bile üstünde olduğunu düşünmekteyim. 1976 senesinde Amerika Birleşik Devletlerinin kuruluşunun 200 yılı olarak kutlandığı 4 Temmuz 1976 tarihinde ben de Amerika’da idim. Nasıl bir coşku ile kutladıkladıklarına bizati şahit olmuştum.
NewYork kenti baştan aşağıya donatılmış, taklar kurulmuş, yol kenarlarına ışıklardan çiçekler yapılmıştı. Kaldığım otel Broadway üzerinde Americana Inn adlı otelin karşısında eski bir mafya oteli idi. Çok ehven bir fiyata bulduğum bu otelin girişi bile değişik bir sistemde idi. Döner çelik bir kapıdan geçip resepsiyona ulaşılırdı. Otelin adı bile dillere destan hapishanenin isminde idi. ALCADRAZ Hotel. San Francisko körfezinde bulunan bir ada üzerinde inşaa edilmiş, dillere destan bir hapishane. Ülkenin en azılı suçlularının cezalarını çektikleri bir yer olarak bilinir.
İşte Alcadraz isminde olan bu otelin odalarının kapıları bile, bu hapishaneyi hatırlatmaya yeterdi. Koridorları dar , odalara açılan birbirine ters menteşeli üç kapıdan geçtikten sonra odaya girme imkanı olmaktaydı. Hele dış çelik kapıda açılı yatay ızgara olduğu için ne gelen içeriyi, nede içerdeki kişi gelen kişiyi göremiyordu. Sadece ses ile birbirini tanıyıp, kapının açılmasını sağlayabilecek özel düzeneği vardı. Kolu çevirdiğinizde sadece ortada bulunan mekanizmanın kilit dili boşa çıkmakla kalmıyor, üst ve alt kilitlerde kendini boşluyordu.
Her odada, üç kapı kapatıldığı zaman, dışarda bomba patlasa, içerde haberiniz olmayacak derecede bir izolasyon sistemi bulunmaktaydı. Odalar ufaktı amma, kullanma maksadına yeterli bir yatak , banyo ve televizyon izleyebileceğiniz bir koltuk bulunmaktaydı. Kapıların açılması sırasında çelik menteşelerin çelikle sürtünmesinden çıkan ses, ürkütücü idi. Biz bu otelin AlCapon zamanından kaldığına kendimizi inandırmıştık. Çünki kim bir odanın üç çelik kapı ile kapanmasını isterdi ki ?
Otelin hemen yanında filimlerin ilk galalarının oynandığı Broadway Theatre vardı. Zaten çok renkli ve hareketli olan bu caddede, 4 Temmuz münasebeti ile daha da canlılık ve hareket vardı. 5’inci Caddede Topkapı adlı bir de lokanta vardı. Sahibi eski bir Galatasaray kalecisi idi. Akşam yemeğini orada yemiştik. Bütün gece Broadway’de millet yedi , içti ve sokaklarda eğlendi. Bizde odamızdan bu gösterileri seyretmiştik. Hatta o güne mahsus 1 milyon adet gümüş 1 dolar bankalardan halka sunulmuştu, ve bende bu gümüş 1 dolardan almıştım, hala saklarım.
Dün 13 Temmuz, Ankara’da ertelenen 4 Temmuz Amerika Birleşik Devletleri’nin Bağımsızlık kutlamalarına, Amerikan elçiliğinde verilen resepsiyona katıldık. Geçtiğimiz senelere kıyasla çok az insanın katıldığı bir kutlama vardı. Büyükelçi John Bass ve Avrupa Birliği İşleri Bakanı, Türkiye adına, bu kutlamalarda konuşma yaptılar. Her iki kişinin de yaptıkları konuşmaları çok dikkatle dinledim. Öyle cümleler kullandılar ki, bahçede dinleyen bizler, yabancı misyon delegeleri, askeri ateşeler, içki ve yiyecek servisi yapan hizmetli insanlar, hatta törende bayrak taşıyan askerler bile bu konuşulanlara hiç mi hiç inanmadılar.
Amerikan Büyükelçisi bağımsızlığı demokrasiyle özdeşleştirip, ülkelerine nasıl yerleştirdiklerinden bahsederek , Türkiye ile işbirliği yaparak bölgenin yöresel istikrarının sağlanacağından bahsetti. Çelik’te ülkemizde ulaşılan hürriyet ve bağımsızlığın sağlanmasında Amerika ile işbirliğinde olmaktan mutluluk duyulduğunu ifade ederek, sözlerini sonlandırdı. Bu kadar büyük lokmaların yutulması pekte kolay olmadığından, bütün toplantıya katılanlar, sunulan ve su gibi akıp giden içkilerden yudumluyarak, bu büyük yalanları yutmaya çalıştılar.
Amerika yaşadığımız tarihte hangi ülkeye demokrasi getireceğini vaadetmişse, o ülke altüst olmuştu. Sıranın Türkiye’ye geldiğini ifade eden John Bass’ın sözlerini dinlerken, gözlerim yerinden çıkmaktaydı. Keşke Devletin Bakanı doğrulardan bahsedip, bu kutlama gününde Türkiye’den bahsetmeseydi. Demokrasi’den halkın anladığı ile Bakanın söylediği birbirine çelişki içinde idi. Halkın anladığı hürriyet ile iktidarın anlattığı hürriyet kavramı, keşki örtüşseydi.
Gerçeklerden bu kadar ayrı olan bu sözleri Bağımsızlık gününe katılanların gözlerinin içine bakarak topluma nasıl KARA ufka AK derler, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.