Usta Hırsız
Bir hırsız o kadar becerikli, o kadar kurnazmış ki bir türlü yakalanamıyormuş. En temel özelliği bir eve girdiği zaman o eve kendisinin girdiğine dair bir izi, işareti her zaman bırakıyormuş. Bu hırsız mesleğinde o kadar ilerlemiş ki ülkedeki diğer hırsızlar bunu hep kıskanıyorlarmış. Ayrıca bu hırsız herkesin evine de girmiyormuş. En zor, en imkansız denilen evlere giriyormuş. Yeteneğine layık görmediği evlerin kapısından bile geçmiyormuş.
Yaşadığı ülkenin hükümdarı bile, bu adamın ününü duymuş ve onunla tanışmak istiyormuş. Bir evi soymadan önce, bir şekilde o evi soyacağını bildiriyormuş. Bir dedikodu çıkarıyormuş o evle ilgili. Soyulacak kişi bir şekilde evinin soyulacağından haberdar ediliyormuş.
Ev sahibi bütün tedbirlerini alıyormuş, ama hırsız söylediği tarihler arasında o evi muhakkak soyuyormuş, ama bir türlü yakalanamıyormuş.
Aradan yıllar geçmiş ve bu ünlü hırsız yaşlanmış. Bu hırsızın bir oğlu varmış. Bir gün oğlu: “Baba sen artık yaşlandın. Mesleğini bana öğretmelisin. Ben senin sanatının hiçbir şeyini bilmiyorum” demiş.
Hırsız oğluna: “Bu çok zor. Bu bir bilim değil. Bu bir teknik bilgi değil. Eğer sen doğuştan bir hırsız değilsen, bu konuda yeteneklerin yoksa sana bunu anlatamam. Bu çok sanatsaldır. Bu yaratıcı bir sanattır. Ben onu yaşadım. Bu benim için bir kötülük değil, benim ruhum oldu” demiş.
Usta hırsız, bir gece işe giderken oğluna kendisini izlemesini söylemiş. Bir saraya gitmişler. Usta duvarı yıkmış. 65-70 yaşlarında olmasına rağmen, ellerinde hiçbir titreme filan yokmuş. Oysa ki delikanlı genç ve güçlü olmasına rağmen titriyormuş, terliyormuş.
Usta hırsız oğluna: “Neden titriyorsun? Hırsız benim. Sen sadece tanık ol” demiş. Delikanlı, ne kadar titrememeye çalışsa da daha fazla terliyor ve titriyormuş. Ama usta hırsız sanki kendi evindeymiş gibi soğukkanlıymış. Sonra beraber içeri girmişler. Baba bir kilitli dolabı açmış ve oğlundan içine girmesini istemiş. Delikanlı içeri girince kapıyı yeniden kilitlemiş usta hırsız. Ve ardından müthiş bir gürültü çıkarmış. Bütün ev halkı uyanmış. Usta hırsız kaçmış, oğlu içeride kilitli kalmış. Bütün ev halkı hırsızı arıyormuş. Şimdi oğlana ne olduğunu sizi düşünün.
Usta hırsız evine gitmiş. Zaten yorulduğu için derin bir uykuya dalmış. İki saat sonra delikanlı çıkagelmiş. Babasının yatağının çarşafını çekip onu uyandırmış. “Az daha senin yüzünden ölüyordum. Beni eğitmenin yolu bu mu?” demiş.
Usta hırsız oğluna bakmış. “Tamam” demiş. “Geri döndün. Güzel… Bana hikayeyi anlatma. Detaylara girme. Geri döndün ya önemli olan bu. Sanat nakledildi. Bana nasıl döndüğünü anlatman önemsiz. Çünkü sanatı öğrendin.”
Ama delikanlı babasına çok kızgınmış. “İlk olarak benim ölümüme sebep olacaktın, bunu söyleyeyim. İkincisi, biricik oğluna karşı neden bu kadar acımasızsın, bunu nasıl yaparsın?” demiş.
Bunun üzerine usta hırsız: “Bana neler olduğunu anlat, neler yaptığını değil. Ben kapıyı kilitleyip çıktıktan sonra neler oldu?” demiş.
Delikanlı: “Ben bambaşka bir insan haline geldim. Ölüm o kadar yakındı ki! Bana öyle bir enerji geldi ki bu enerjiyi daha önce hiç hissetmemiştim. Ölüm veya kalım her şey sınırdaydı. Çok keskin olarak farkına vardım. Her tarafımı tamamen farkındalık kapladı. Çünkü her saniye değerliydi. Bir şekilde her şey yoluna girmeliydi. Sonra kapının önüne elinde bir kandille bir hizmetçi geldi. İşte tam o anda beynimde şimşekler çaktı. Bir yol bulmalıydım. Aniden kedi gibi miyavlamaya, sesler çıkarmaya başladım. Hizmetçi de kilitli kapıyı açtı. Lambayla içeri baktı. Lambayı söndürdüm, onu ittim ve kaçtım. Bunların hepsi kendi kendine oldu. Nasıl yaptığımı ben de bilmiyorum. Öyle bir güçle koştum ki sanki koşma değil uçuyordum. Koşmada kendi kendine oldu. Sanki koşan ben değildim. Bu arada beni takip ediyorlardı. Ben de bir kuyunun yanından geçiyordum. Bu da kendi kendine oldu. Yerden bir taş aldım ve kuyunun içine attım. Bunu da benim yaptığım söylenemez. Bu da kendi kendine oldu. Arkadan gelenler kuyunun etrafında toplandılar. Benim kuyuya düştüğümü sandılar. Benb de bu fırsattan faydalanıp sessizce oradan uzaklaştım ve şimdi buradayım.”
Ama bu arada usta hırsız çoktan uykuya dalmış. Sabah uyandığında “Sanat anlatılamaz, sadece yaşayan örneklerle, sürekli paylaşmayla gösterilir” demiş.
Son yıllarda toplumun başına bela olan bir durum var.
Bağımlı kişilik yapısına sahip olan çocuklar… Anne-baba çocuğu el bebek, gül bebek büyütüyor.
Çocuk hiçbir hayat deneyimini yaşayamıyor. Hiçbir şeyi tecrübe edinemiyor.
Yaşamak bir sanattır.
Tekniği, taktiği, yolu yoktur. Her insan onu kendi deneyimi ile güzelleştirecektir. Aşık olmayan birisine siz aşkı anlatamazsınız. Bırakın aşık olsun. Sevgili anne ve babalar çocuğunuz bir çok şeyi deneyimlesin, tecrübe etsin.
Dayak yemeyi, dayak atmayı, sevmeyi sevilmeyi, kazıklanmayı, para kazanmayı, para harcamayı, açlığı, yokluğu deneyimlesin.
Eğer tecrübe ederse kendisi kazanır hayatı. Ama acemi bir çaylak olarak ortama salarsanız birkaç sene sonra parçalarını etraftan toplarsınız.
Aslında bu deneyimleme istek ve arzusu çok fazladır, ama anne ve babalar bu isteğe izin vermezler. Deneyimlenmeyen yaşam, yaşam değildir.