Erkan Yolaç
Her geçen gün, bir evvel ki güne hasret kalacak kadar değişime uğramaktayız.
Amerika’ya gitmek için ilk pasaportumu ve vizemi 1969 yıllarında almıştım. Neden olduğunu bilmediğim bir vize tarifi vardı pasaportumda ‘Indefinite’. Bu ibare ile Amerikan Devletine demek istemekte diye düşünmüştüm. Indefinite yani sınırsız vize B-1 ve B-2 tarifi ile belirtilmekteydi.
Amerika’ya ilk gidişimde, Türkiye NATO’ya 1950’li senelerde katılmış, talihsiz bir giriş ücreti olarak 5090 kahraman askerimizi Kore’ye savaşmak için göndermek mecburiyetin de bırakılmıştık. Iskenderun’dan gemi ile Kore’ye vardıklarında, daha yol yorgunluğu geçmemiş askerleri, bilmedikleri bir arazide Kunu-ri’yi savunmak mecburiyetin de bırakıp, muhasara altındaki Amerikan askerlerinin kurtulması için yüzlerce (717) şehit bıraktığımız bir destanın yankıları Amerika’da devam etmekteydi.
Zaman içinde bu kahramanlık destanı Amerika’da hafızalardan silinmiş, değişik başkanların iktidar sürecinde, Ortadoğu’daki enerji merkezinin ipleri Amerikan kartellerinin ellerin de hafif titrediğiz aman, dünya da zelzele olmaya devam etmekteydi.
Petrol ve tür evlerinin uluslararası piyasada bu kartellerin iki dudağı arasından çıkacak fiyatlara gore düzenlenmeye başlanınca, buna karşı çıkmaya çalışan İran Şahı Pehlevi’yi ülkesini terk ettirmeye kadar varan güçleri ile İran’da bir devrim bile yarattılar. 2000 yıllık Pers Şahlığı sona erip, dine dayalı islami biri dareyi getirdiler. Bu yaptıklarına daha sonar biraz pişman oldularsa da, konuyu iki komşu ülkeleri, Irak’la İran’ı, birbirine düşürüp 8yıl süren savaşa kadar götürdüler.
Bu savaşta en çok Amerika ve İngiltere silah ve mühimmat satarak, savaşta tek galip taraf oldular.
Amerika ve İngiltere’nin Ortadoğu projelerini artık bilmeyen kalmadı. Hala bu oyunun kazanan tarafı olmak için uluslar yarışmakta. Biz de buralar da bir dükkan açabilirmiyiz diye, aptal adamların çirkin oyunlarına alet olmaktayız. Merdiven deninen adam görüntüsün de bir kişinin, anlaşılmaz ihtirasının kurbanı olarak Arap baharı konulu bir piyesini çinde olmak istedik. Nereye gittiysek o ülke perişan oldu. Yeniden toparlanmaya çalışmamız, akılsız idare ile daha başka bir batağa doğru yönellti bizleri.
Ülke olarak dostumuz olduğuna hiç inanmıyorum, ama en azından kendimize düşman edinmememiz gerektiğini düşünmekteyim. Komşu ülkeleri bırakıp sınır komşumuz olmayan ülkelerle dalaşmaya başladık. Milyonlarca Avrupa’da çalışmakta olan işçi kardeşlerimizi tedirgin etmeye hiç hakkımız olmasa gerek.
Hollanda ile diplomasi köprülerini yıpratmamız, ülkelere Kasım paşalı edaile efelik yapmamızın, hiçbir makul nedeni olmasa gerek.
Yine, okyanus ötesinden gelen telkinlerle, ülkemizde Padişahlık dönemini geri getirmek konusunda özlemi olanlar, vatan haini olan son Sultanların hortlamasına çalışan bir zümrenin ellerine, önemli bir güç kaynağını verdiklerini görmemekteyiz.
VARLIK VAKFI? Kimdir kurucusu, niye kurulmuş, neden denetim dışı bir vakıf olması istenilmiş, hedefleri nelerdir, kime hizmet edecek, başındaki kişiyi kim atayacak, kime sorumlu olur bu yönetici hiç düşündünüz mü?
Yakın bir tarihte EVET mi HAYIR mı diye bir piyango çekilecek. Bu konu etrafta dolaşırken Varlık Vakfı sessizce teşkil edilip, işlemeye başlaması, bu kargaşa da meydana geldi. İnsanlar bir konu ile meşgulken, bir başka konuyu kaçırır ya, işte böyle bir durumla meydana geldi bu Varlık Vakfı.
Radyo’da EVET veya HAYIR program vardı eskiden. Erkan Yolaç yönetirdi. Yarışmacılar konulara cevap verirken, makul cevap verirler, kafalarını tulumba gibi öne arkaya sallamazlardı. Evet veya HAYIR dememeye gayret gösterirlerdi. Çeşitli soruları çok hızlı sorup, yarışmacıya “Doğru mu” diye soruyu yöneltince yarışmacı tereddütsüz ya evet derdi, yahutta HAYIR. İşte şimdi hepimiz bugün o yarışmanın tam ortasındayız diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.