Devlet adamlığı-Demokrasi aydınlığı...
Bir zamanlar gazeteleri biriktirir koleksiyon yapardım. Sonraları baktım, koleksiyon koyacak yer bulamıyorum, 1960'lı yıllarda aldığım günlük gazetelerde değerli gördüğüm yazıları kesip biriktirmeye başladım. O kadar çok kesik birikti ki... Şimdi o gazeteleri kestiğimde pişmanım.
Keşke gazete olarak saklasaydım deyip kendime kızıyorum.
Kesiklerin her biri tarihi belge..
Dün binlerce gazete kesiği arasında ne var-ne yok, araştırırken 1950'lerin ikinci yarısında Ankara'da yayımlanan Yeni Gün gazetesinden kesip sakladığım Şükrü Saraçoğlu imzalı bir yazı ile karşılaştım.
Gazetenin tarihini bu kesiğe yazmamışım... Benim hatam.
Yazının kimi bölümleri şöyle:
"Devlet adamı olarak Atatürk ve İnönü'nün Türk ve cihan tarihinde müstesna bir yeri vardır.
Devlet adamlığı siyasi hünerden ziyade, doğruluk ve dayanıklılık ister. Güçlükler karşısında yılmamak ve ilerisini görmek şarttır. Herkes üzerinde saygı ve güven duygusu uyandırmak için; kuvvetli irade ile birlikte tevazu, vekar ve ciddiyete sahip olmak lazımdır. Kendisini (Devlet) kabul eden bir insanın demokratik bir idarede yeri yoktur. Sivri fikirler yerine, mantıki düşünceler esastır. Bir sürü bilgi yığınından ziyade, mütefekkir bir kafaya sahip olmak devlet adamının vasıflarındandır. Her işte uygun zamanı beklemek en doğru yoldur. Tarihin seyrini iyi bilmenin büyük faydaları vardır. Tehlikeli anlarda sorumluluk duygusu taşımayan bir insan; sulh ve sükun devrinin adamıdır. Aşırı ihtiras sahipleri elinde devlet gemisi; yalçın kayalara çarpar, parçalanır, batar."
Bu görüşlerin itiraz kaldırır bir yanı/yönü var mı?
Yok!..
Devam edelim:
"Demokraside siyasi hayatı derinliğine incelemek, hastalıkları ve çarelerini bulmak esastır. Kamu çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tutan bir devlet adamı kolay kolay yıkılmaz.
Siyaset bir fikri faaliyettir. Yönetilenlerin ve yönetenlerin bu alanda iyi yetişmiş olmaları gerekir. Böyle olursa devlet işleri yolunda gider. Seçmenlerin görevi, gerçek siyasetçiyi bulmak ve başa geçirmektir. Ehliyetsizleri seçmek, içerde ve dışarıdaki itibarımızı yıkar, yok eder.
Kuvvetli bir milli siyaset takip etmemizi güçleştirir; hatta imkansız hale sokabilir.
Biz Atatürk ilkelerine dayalı mevcut anayasaya göre, devletimizin bünyesini kuvvetlendirmeye mecburuz. Tarihimizin karışık devirlerinden birini yaşadığımızı görmemezlik edemeyiz. (.....)
Kıskançlığı bırakalım ve kıymetleri bulup yetiştirelim. Onlara siyasi hayatımızda gerekli yeri verelim. Yoksa, birgün kendimizi boşlukta hissetmek talihsizliğine uğratabiliriz."
Noktaaa!..
Şimdi düşünelim. Bu yazı yarım yüzyıl önce o günkü duruma göre yazılmış.
Bugünle ne farkı var, geçerli mi bugün?
Doğru... Aynen geçerli...
O zaman, demek ki yarım yüzyıldır demokrasi adına kendi-kendimizi aldatmış, kandırmışız.
Sonuçta şunu mu söyleyelim, dersiniz:
"- Siyaset bir fikri faaliyettir. Yönetilenlerin ve yönetenlerin bu alanda (demokrasi alanında) iyi yetişmiş olmaları gerekir."
Bu görüşe "Hayır!.." diyecek bulunsun sanmıyorum.
Önce beyinlerimizin karanlığını demokrasi erdemiyle aydınlatmalıyız.
Gerisi yalan!