Gaziantep *olayı* (1973-84) (14)
“İlgililer Bilgisiz, Bilgililer İlgisiz...” Tekerlemesi Üzerine46
Dr. Can Akkoç47 (matematik ve müsikî kuramı öğrencisi)
Geçtigimiz 2000 yılının güz aylarında, 16 yıl aradan sonra ABD'deki çalışmalarımı sergilemek ve fikir alış verişinde bulunmak üzere vatanıma döneceğim sıralarda Gaziantep ODTÜ'den mezun eski öğrencilerimin ilginç bir teklifi ile karşılaştım. Dediler ki, “Hoca sen sosyal bilimci falan değilsin. Ancak, ülke sorunlarına kafa yoruyorsun ve bir takım düşüncelerin olmalı. On altı yıldanberi de Türk toplumunu *dışardan* gözlüyorsun. Acaba ziyaretin sırasında toplumun değişik kesimleri ile ülke sorunları hakkında *yarenlik* etmeyi düşünür müydün?”. İlk tepkim *ben mi?* şeklinde oldu. Sonra düşündüm, *neden olmasın* dedim ve teklifi kabul ettim. Bunun üzerine çok değerli bir öğrencim Gaziantep ve Kahraman Maraş illerinde orta öğretim okulları, üniversiteler ve değişik sivil toplum örgütlerini kapsayan 10 günlük bir program hazırladı. Konu olarak “Gelişmekte Olan Ülkelerde Eğitim Görmüş Kesime Düşen Görevler” başlığını seçtik. Burada *eğitim görmüş* ayırımını yaparken sadece üniversite eğitimini kasdetmiyorduk. Elinde herhangi bir diploma olmadan, kendi kendini hayat okulunda yetiştirmiş, söz gelişi Arasa'daki harat (ağaç tornacısı) falanca ustanın da *iyi eğitim görmüş* olabileceğini kabul ediyorduk. Nitekim bu tanıma uyan, bana göre son derece isabetli dünya görüşlerini kendi yaşadığı alem içersinde geliştirmeği başarmış, fakat toplumumuzun büyük bir bağnazlık göstererek *okumamışlar* sınıfına koyduğu bu çok içten, sevecen insanları şahsen tanımak ve kaynaşmak ayrıcalığına eriştim.
Benim için son derece doyurucu, eğitici ve coşku dolu anılarla süslü geçen bu yarenlikler dizisinin sonunda şu gözlemlerde bulundum. Monolog tarzındaki konuşmalarımda dinleyici kitlesinden olumlu anlamda yoğun *titreşimler* aldım. Uzun yıllar hocalığın getirdiği beceri ve sezgi ile dinleyenlerin gözlerindeki ifadeleri ve dolayısiyle düşünsel *kıpırdanışlarını* okuyabiliyordum. Manevi katmanlarda gerçekleşen bu *sessiz* iletişimin zaman zaman ağzımdan çıkan sözlerden daha etkin oldugunu da hissettim. Sıradan bir vatandaş olarak kendimi bu denli heyecan verici bir iletişim/etkileşim ortamında bulunca, “Toplumumuz tarafsız, kisisel çıkar gözetmeden ve içten gelen bu tür kaynaşmalara ne kadar da susamış” diye düşünmekten kendimi alamadım.
Ancak her etkileşimin sonunda katılımcılardan daima hakim güç odaklarının yaptığı zulmü ve yöneticilerin vurdum duymazlıgını, basiretsizliğini dile getiren *köroğlu manileri* işitiyordum. Kitlelerde hep iyi yürekli ve kahraman bir kurtarıcının beklentisini gözledim, hissettim. Dilim döndügü kadar bu günün *demokratik* denilen siyasi sistemlerinde halk yığınlarının çıkar ve haklarını ancak yine halk yığınlarının kendilerinin koruyacağını anlatmağa çalıştım. Örnek olarak da ABD'de başkan adaylarının yer altı cinayet örgütlerince saptandığını, ondan sonra kitlelere dönüp “bizim seçtiğimiz kuklalardan birini tercih ediniz” denildiğini gösterdim. “Pekiyi, durum böyle ise nasıl oluyor da ABD hala bütün gezegene hükmedebiliyor?” sorusuna cevap olarak da “ABD'de toplum başkan veya meclis sayesinde değil, tam tersine, başkana ve meclise RAĞMEN yükselebiliyor” tezini ortaya koydum. “Pekiyi kitleler kendi çıkarlarını, yönetime veya başka etkin güçlere rağmen nasıl koruyabilir?” sorusunun cevabı da bizi bu yazımın göbeğine, ruhuna götürüyor.
46 Bu makale 2001 yılı ilkbahar aylarında ‘Açık Site’ elektronik gazetesinde yayınlanmıştır .
47 can1936@gmail.com