Dünya ve Türkiye üzerine...

YAYINLAMA: 18 Temmuz 2017 / 20.00 | GÜNCELLEME: 18 Temmuz 2017 / 20.00

Dünya "ahvali"nden/durumundan, mazlum islam dünyasının perişan halinden söz etmeye gerek var mı? "Görünen köy kılavuz istemez" sözünü herhalde böyle durumlar için söylemişler...
Koca bir dünya Batı'nın oyuncağı olmuş...
Astığım astık, kestiğim kestik...
İstediği herşeyi zamana bağlamış, yapıyor.
Dünya onlar için bir kukla...
Oynatıyorlar.
Batı, terörle, vahşetle, savaşla, kıyımla, yakıp-yıkmakla hedefime ulaşırım, anlayışına(!) kapılmış gidiyor.
Ama nereye değin? Yüce Rabb, bir gün bu anlayışın, bu haksızlıkların cezasını biçer.
"Ne güzel demişler, alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste" diye.
Batı, bugün uyguladığı vahşetle bir dinin mensuplarının yaşadığı dünyaya egemen olursam refahımı, mutluluğumu sürdürür giderim sanıyor.
Öyle olsaydı, Neronlar, Timurlar, Hitler daha niceleri egemen olurlardı dünyaya, sürüp giderdi zalimlikleri...
Heyhat...
"Yüce Adalet" bir gün gelecek, tecelli edecek... Bunu için merak etmeyin, sabırsızlanmayın... Yüce Rabb; İslam Dünyasına hak ettiği cezayı çektirecek önce...
***
Demokrasi tarihimizde farklı partilere mensup siyasetçilerin ulus önünde birbirleriyle -zamanlı/zamansız-, anlamlı-anlamsız çekiştiklerini görüyoruz.
Bu anlamsız tutum son zamanlarda dozunu daha da artırarak devam ediyor.
Acaba bunun neresi ülke ve insanımız yararına?
Olayın özüne bakıldığında; siyaset sahnesinde ülke sorunlarının çözümü konusunda görüş bildirmek değil; birbirlerini aşağılamak , karşı tarafa hakaret etmek olduğu gerçeğini hep gördük ve de yaşıyoruz ne yazık ki...
Dünden gelen bu çirkinlik hala devam ediyor.
***
Şimdi bu noktada sormak gerekir, ya da soruyorsunuzdur:
- Hiç mi siyaset kaidesine konulacak bir büstümüz yok?
Bugünkü manzaraya bakarsak maalesef yok!
Yurttaşın gözü önünde -örnek olacak yerde- birbirini aşağılayan, kişiliğini lekeleyici sözler kullanan siyasetçiden "örnek" mi olur?
Ya da böyle tip siyasetçi, yarına "Hoş bir sada" bırakabilir mi?
***
Sanırım; her seçmen yurttaş, güvenip Ankara'ya gönderdiği kişilerden ülkenin ve bu ülke insanının esenliği için karşılıklı anlayış, sevgi ve saygı içinde çalışarak görev yapmalarını bekler.
Bu, onun en doğal hakkı da...
Ama böyle mi oluyor?
Demokrasi tarihimize haklı olarak adını yazdıran Rahmetli Faik Ahmet Barutçu'nun bir sözü var siyaset tarihimiz sayfalarında:
"- Muhalefetin her önerisi bir tuzak, iktidarın her hizmeti yetersiz, görüşü bizim siyaset anlayışımızın çıkmazıdır."
Yarım yüzyıl öncesinin bu değerlendirmesinden bugüne ne değişti diye siz kendinize sorunuz lütfen.
Ben; siyasetin, karalama, iftira ve dini siyasete alet edip koltuktan kalkmamak ya da koltuk kapmak için ulus önünde her tür -af edersiniz- istifra/kusma yarışına döndüğünü görüyorum.
Ulusum bunu haketmiyor!..
Takdir sizlerin.

Dünya ve Türkiye üzerine...