Ölmek istemiyorum
Bir kral ölümden çok korkuyordu. Her kral ölümden çok korkar. Çünkü kralın çok güzel bir sarayı, uçsuz bucaksız bir ülkesi, yönettiği milyonlarca halkı, hazineleri vardı. Ölüm bütün bu zenginlikleri elinden alıp götürecekti. Kral bütün ömrünü bu zenginlikleri elde etmek için harcamıştı. Şimdi onlardan nasıl vaz geçebilirdi. Bütün bu serveti biriktirmek için o kadar çok düşman edinmişti ki bir çok insan kendisini öldürmek için can atıyordu. Kral ülkesindeki bilge ve yaşlı insanlardan fikir aldı. Yaşlılar ve bilgeler krala sadece bir kapısı olan, başka kapı ve penceresi olmayan bir kale yapmasını öğütlediler. Böylece kralın hazineleri güvende olacaktı. Kral kapıya bin kişilik bir asker koyacak kaleye giriş ve çıkışı imkansız hale getirecekti. Bu düşünce çok cazip geldi krala. Ve hemen inşaat başladı.
Denilen şekilde bir kale yapıldı. Bütün hazineler içeride güvendeydi. Böyle bir kalenin yapılması komşu kralın da dikkatini çekmişti. O kral da ölümden çok korkuyordu. Kaleyi görmek için bizim kralı ziyarete geldi. Kaleden çok etkilendi ve “Hemen çalışmaya başlayacağım. Bu kalenin aynısından kendime yaptıracağım. Bu kale çok sağlam ve güvenli” dedi. Kaleden ayrılırken ev sahibi kral da kendisini yolcu ediyordu. Arkadaşı krala kale ile ilgili övgülerini sunarken yolun kenarında oturan ve konuşmalara kulak misafiri olan bir yaşlı dilenci kahkahalarla gülmeye başladı. Her iki kral da şaşırmıştı. “Neden gülüyorsun? Delirdin mi? Kralların karşısında gülünmeyeceğini bilmiyor musun?” dediler. Dilenci “Kendimi kontrol edemiyorum” dedi.
“Lütfen beni affedin. Ama ben kendi kendimin kralıyım. Size gülüşümün ardındaki gerçek sebebi söyleyeyim. Sizin konuşmalarınızı duydum. Sürekli bu sokakta dilendiğim için kalenin yapılışını bütün yönleri ile biliyorum. Ama kafam çok karıştı. Size söyleyeyim, sadece tek bir ölümcül hata var”.
Kalenin sahibi kral “Hata nedir? Çabuk söyle. Onu hemen düzeltelim” dedi. Dilenci dedi ki: “Şunu yap. İçeri gir ve askerlerine kapıyı sonsuza dek kapamalarını söyle. Çünkü bu kapı sana felaketi getirecek. Çok korktuğun ölüm bu kapıdan girecek. Kapıyı korumakla görevli bin askerin ölümün gelişini ve kaleye girişini engelleyemeyecek, onu göremeyecekler. Bu yüzden tek giriş kapısını da tamamen kapat. Kapı yerine bir duvar yap, kalenin içinde kal ve sonsuza kadar güven içinde olursun. Hiç kimse seni öldüremez ve ölüm meleği Azrail bile içeri giremez”.
Kral: “Ama bu zaten ölüm demek olur. Dışarı çıkamazsam, yaşamanın anlamı ne?” dedi.
Dilenci “İşte ben de bu yüzden gülüyordum” dedi. “Sen yüzde doksan dokuz virgül dokuz zaten ölüsün. Sadece tek bir kapı kalmış, işte sadece o kadar yaşıyorsun”.
Ölümden herkes korkar, ama zenginler daha çok korkar. En büyük korku kaybetme korkusudur. Zengin toplumların tabusu ölümdür. Fakir toplumların tabusu ise cinselliktir. Bir toplumun zengin mi fakir mi olduğunu öğrenmek için tabularına bakın. Fakir toplumlar ölümü kanıksar, benimser. Belki de ölümü bir kurtuluş olarak görürler.
Planlanan ölüm korkunçtur. Müthiş acı verir insana. Güzel olan ölüm doğal olandır. Bir yaprağın toprağı bağrına düşmesi gibi… Vakti saati gelince olduğun yerde ölmek. Hiçbir hazırlık yapmamak. Ölümü tebessümle karşılamak. Güzel olan budur. Siz Mevlana’nın ölümüne kötü diyemezsiniz. Çünkü öldüğü geceye “düğün gecesi” dedi. En korunaklı kaleye sığınsan, kendine kıyamet sığınağı dahi yaptırsan bir gün öleceksin. Ölümü beklemek yerine hayatını anlamlı yaşa. Ölüm nasıl olsa gelecek. Sen yolculuğun keyfini çıkar. Yolculuk bitecek diye bu macerayı kabusa çevirme.
Unutma ki güzel yaşamak için kullanmadığın hiçbir mal, mülk, para, pul seninle beraber ölmeyecek. Terk etmekten korktuğun mevkiin, makamın, şöhretin seninle mezara girmeyecek. Hazinlerin, malların, sarayların, yatların, katların bekçisi olacağına kendi kendinin kralı ol. Sen hayatını güzel yaşa. Bırak ölüm nasıl gelirse gelsin.