Siyasette kişisel değil, çoğul akıl...
Kişi kendi hedeflerine göre yaşamda yol çizer kendine. Bu yol, kendi akıl ölçüleriyle ve de arkadaşlarının önerileriyle belirlenir. Ancak, tercih edilen "akıl yolu" kişinin başarısızlığı da olur kimi zaman...
Yaşamda her zaman başarılı olunacak diye bir kural da yok zaten.
Başarılar de, başarısızlıklar da kişiler için...
İşte yaşam böyle bir şey...
Toplumsal yaşamda kişi zamanla kendi kadar başkalarının da akıl kaynağına/gücüne gereksinim duyar kişi...
Duyar da batıl bir inanç var; "Ortak işin beli kırık olur" diye...
Yani, "ortak akıl" pek kolay oluşmaz kimi toplumlarda... Olmayınca da çoğu kez başarısızlıklar yaşanır.
Tıpkı ülkemiz siyasetinde olduğu gibi...
***
"Ortak akıl" üstün tutulur, tutulması gerekir ama, kimi siyasetçilerin söylemleriyle hep ön planda bulunma/görünme hevesi, siyasal doyumsuzluğu olmasa...
Oysa; "görüşleri" nedeniyle tüm dünyada bile ön planda tutulan, alkışlanan bilim adamlarının; "kişisellik" adına her hangi bir eyleminden söz eden var mı hiç?
Yok... Bu bir sarsılmaz gerçek...
Bilim dünyasında kendilerini topluma adayanların "kişisellik" tutkusu olmazken, siyasette de kendilerine böyle bir rol biçen kişilerin nasıl oluyor da "hep bana, Rabb bana..." anlayışına şaşmamak mümkün mü?
Hiç mi örnek almıyorlar, kimi " örnek siyasetçi"leri?
***
Aklın bireysel sınırları, kişinin kendi eğitim/kültür olgunluğuyla doğru orantılıdır her zaman...
Kişi, kendini olgunlaştırıp geliştirmezse, elbette "akıl yolu" olan çoğulculuğu düşünemez, bulamaz. O zaman da kendi kısa akıl yolunun gel-gitlerinde bocalar durur.
Ülkemizde siyaset yapanların böylesi kendi "gel-git"lerini devamlı yaşar olması bu alandaki bilgi birikiminin eksikliğinden/noksanlığından kaynaklanıyor kuşkusuz.
***
27 Mayıs 1960 ve devamı darbeler; ülkede siyaset yapanların eylemlerinden çok bilgi birikimlerinin yetersizliğinden kaynaklandığı şimdi daha iyi anlaşılıyor. Demokratik yaşamın ilk darbesine doğru giderken iktidardaki DP kadrolarının devlet yönetme bilgi ve birikimi/deneyimi olmasına karşın yanlışta ısrarlı oluşuydu bizce darbeyi çağıran.
Sağduyu unutulmuş, inkar edilmiş bir durum yaşanıyordu.
Darbe, devlet yönetiminden gelen, birikimi ve deneyimi olan DP kadrolarını çayır biçer gibi saf dışı etti.
Elbette bu yönetme konusunda kendini inkar etme değil de ne idi?
Bu konuya yarın da devam edeceğim.