Havai fişek surumsuzluğu, düğünler ve yetkililer...
İnsanımızın kimi kötü alışkanlıkları ve bunun kaynağındaki anlaşılmaz zevk alma heyecanı -devam değil- giderek artıyor.
Eskiden köylerde iki gencin; gizlice konuşmadan, buluşmadan, birbirlerini tanımadan "baş-göz etme" yöntemiyle evlilikleri gelenekti.
Anneler-babalar bu konuda "tekseçici" idiler.
İletişim olanakları artınca artık bu eskimiş geleneğin pabucu dama atıldı.
Şimdi birbirinden hoşlanan kız-erkek gençler bir fırsat yaratıp buluşuyorlar.
Pastaneler, sinemalar, parklar vb. mekanlar onlar için...
Dün böyle bir olaya tanık oldum. Belli ki, henüz birbirlerinin eline bile tutmamış iki genç... Evimin hemen yanıbaşındaki üç-beş ağacın yarattığı yalnızlık ortamında -oturmamışlar- ayakta fısfıs konuşuyorlar. Aramızda beş metre var-yok. Ne konuşuyorlar, anlaşılmıyor.
Keyifleri bozulmasın, diye görmemezliğe geldim.
Gürültü yapsam, öhhöö desem, irkilip gidecekler.
Kıyamadım... Bir süre sonra gitmişler.
Ertesi sabah balkona çıktığımda gördüler beni...
Sessizce uzaklaştılar, başka bir mekana doğru... İçimden "keşke dikkatli olsaydım da görmeseydiler beni" diye geçirdim. Üzüntü duydum tabii ki.
Şimdilerde böyle... Gençler buluşuyor, anlaşıyor, birbirini anlıyor. Sonra aileler birbirlerini tanıyor, gençlerin yuva kurmalarına yardımcı/öncü oluyorlar.
Sosyal yaşam adına güzel bir gelişme bu...
Bir de aynanın öte yüzü var.
Düğünler...
Eskiden köylük/kırsal kesimde düğünler gelenek/görenek havasında yaşanırdı.
Her bölgenin kendine özgü/has düğün adetleri vardı.
Davullu-zurnalı, klarnetli, kemençeli, tulumlu düğünler...
Halaylar, horonlar, zeybekler...
Ve bu güzelliklerin yanında -kimi yerlerde- tabanca/tüfekle havaya ateş etmeler..
Daha çok mermi yakılarak düğünü onurlandırma ahmak anlayışı...
Bu arada tabancayla, tüfekle ateş sırasında ölüm ve yaralanma olayları...
Kırsal kesim şimdi kent merkezlerine taşındı... Ama akıllar köylerde kalmış olacak ki; geçen akşam eve giderken kulağıma davul-zurna sesi geldi.
Bilmiyormuşum gibi, nedir diye oradaki esnafa sordum, düğün var, dedi.
Akşam olmuş, kent merkezinde davul-zurnalı düğün... İlerleyen saatlerde düğün alayına dahil otoların klaksonlarından yükselen, kulakları tırmalayan haşin/hoyrat ve sürekli bir ses...
***
Köyden/kırsaldan kent merkezine inmekle/gelmekle "kentli-şehirli" olunmadığını bilmeyenimiz çok...
Arabesk bir yaşamın ortasındayız.
Otoların kulak zarını patlatırcasına ısrarla çaldığı klakson/korna sesleri arasında çağdaş düğün salonuna getirilen gelin/damat burada bu kez salon orkestrasının caz/arabesk karışımı müziğin ve köyden getirilen davulun/zurnanın/tulumun klarnetin vb. müzik aletlerinin tutsağı oluyor.
Düğün davetlileri de bu ortamda -kendilerine göre- eğleniyorlar hesapta.
Gece geç vakit düğün sona erdiğinde de; otoların klakson çala-çala kenti bir baştan diğer başa tur atarak geçiyor.
Bu tur sırasında havai fişekler patlatılıyor/atılıyor.
O arada -eski köy alışkanlığı- kimileri havai fişek sesi gürültüsüne getirip tabancalarını ateşliyor.
Sorarsan, düğün bu, olmasın mı? Şereflenmesin mi?
***
Bu ülkede kurulu bir düzen/nizam var. Düğünler bizim geleneğimiz, toplumsal vazgeçilmezimiz... Ama bu böyledir diye yaşam ortamında huzursuzluk yaratmak hiçbir kimsenin hakkı olamaz.
Yöneticiler, kendilerine tanınan yetkileri doğru kullandıklarında düğün olaylarından kaynaklanan huzursuzluk, yaralama ve ölüm olayları da olmayacak/yaşanmayacak.