Ekonomide çıkış yolu var ama...
Yanlışın üzerine yanlış yapılmaz. Örneğin, bir yarayı tedavi ederken yanlış merhem kullanırsanız, sonuç alamazsınız. Üstelik yara daha da azar.
Enflasyon olayı da öyle...
Çıkılan yolun, kullandığınız taşıtın ilerlemesine engeller oluşturduğunu sürücü zamanında görmeli...
Sürücü, taşıtım yeni model güvenine kapılır, yolun durumunun ne olduğunu inip bakmaz ise, ileride ne olacağını tahmin etmezse patinaj yapan arabasıyla yolun batağında kalakalır.
Ekonomide alınan her önlemin/tedbirin; mantıksal sonucunu -mutlaka ve mutlaka-
önceden garantiye bağlamazsanız değişen birşey olmaz.
Sıkıntı yaratır, sıkıntıya düşersiniz.
İtalyan bilim adamı Torriçelli'nin emme-basma tulumbasını anımsayınız. Suya bir taraftan basınç uygularsınız, öbür taraftan karşılığını görürsünüz.
*
Ekonomistlerin herkesten çok tarih bilincine sahip olmaları gerektiğine inananlardanım.
Çünkü ekonomi öyle bir bilim ki; günümüzdeki her olayın geçmişteki ekonomik olaya benzer özelliği, hatta aynısı yaşanıyor.
Yani, geçmişteki ekonomik olaylar bugün ekonomistlerin, siyasetçilerin yol göstericiyi, rehberi oluyor her zaman.
Bugünkü ekonomik sıkıntı da öyle...
DP iktidarının 1955 yılından sonra yaşadığı ekonomik kriz gibi...
O dönem öncesinde DP iktidarının sanayileşme konusunda gösterdiği atılım takdir toplamıştı.
Demir-çelik, şeker, çimento, bez vb. fabrikalar, limanlar, karayolları yapılıyordu.
Bunlar güzel gelişmelerdi.
Hatta iktidarın seçimde oy getirecek sağlam kaynakları idi.
Ama, bu güvenceye karşın "dışa" yani ithalata bağımlılık da hayli artmıştı.
Nitekim 1950'de Kore'ye teklifsiz (NATO'ya dahil değildik) asker gönderip Sovyetler'le Blokuna karşı Batı'yı, yani Demokrasi dünyasını tercih eden Türkiye, o zamanın ABD yönetimi "Marshall Yardımı" ile karşılık vermişti.
Başlangıç güzeldi. İşler 1955 yılına değin yolunda gitti.
ABD yönetimi bu tarihten sonra yardım musluğunu kısınca Türkiye'de ekonomik sıkıntı, kriz başladı. Döviz (ABD Doları) bulamayan Türkiye, Avrupa'da Sovyetler'in kontrolündeki ülkelerden ithalat yolunu seçti.
Sonuç tabii ki fiyasko...
Deka marka araba lastikleri çürük çıktı. İfa marka kamyonlar da öyle...
At nalının çivisi, kalay, teneke, sac vb. nice maddeler ithal ettik, yeterli olmadı.
Oysa, demir-çelik, çimento fabrikalarımız da vardı.
Ama nüfus artmış, toplumsal yaşamda ihtiyaçlar da çeşitlilik kazanırken nüfus da çoğalmıştı.
Günümüzde de aynı...
Bir farkla; o da mevcut çoğu fabrikaların özelleştirilmesi sonucu sanayi ürünün ithalatında dışa bağımlılığın artması gerçeği...
*
Bu fedakar ulus Kurtuluş Savaşı'nı binbir yokluklar içinde verdi, kazandı.
Türkiye şimdi yeni bir sıkıntılı dönemi mutlaka aşmak durumunda...
Bunun için ıvır-zıvır dediğimiz lüks ithalatın önünün kesilmesi gerekir. Bir de; yurttaşlara yaşanan ve yaşanılacak önümüzdeki dönem için gerçekçi ifade ile durumun açıklanması zorunluğu var.
Bu gerçek bugünden açıklanmazsa; önce sıkıntılara çağrı yapmama hatasına düşükmüş olunur.
Bunun sonucu hem yurttaşı üzer, hem de siyasal iktidarı...