Kadın kimdir?
Kadın kimdir? Diye sorulduğunda aklıma ilk gelen ‘anne’ kelimesi olur ve bu kelime ile tanımlarım genelde kadını. Bir yerde evlat, bir yerde sevgili, bir yerde kız kardeş, bir yerde de eştir. Başka bir deyişle bir yerde doktor, bir yerde öğretmen, bir yerde işçi, bir yerde bilim insanıdır... Ama içinde taşıdığı merhamet duygusuyla en çok annedir. Bu tanımlamam, karnında 9 ay boyunca bir hayatı ve yüreğinde kocaman bir dünyayı taşıdığından ileri geliyor belki de.
Dün, Dünya Kadınlar Günü’ydü. Yine her sene olduğu gibi bu yıl da özel programlar düzenlenip, gerek görsel, gerekse işitsel medya aracılığı ile birçok kutlama mesajı yayınlandı.
Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1800’lü yıllarda Amerika’da bir tekstil fabrikasında daha iyi şartlarda çalışmak için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, ardından da çıkan yangında fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayarak 129 işçinin ölümüyle gündeme geldi.
Kadınların verdikleri mücadelenin temelinde özellikle iş hayatında çalışma saatleri, koşulları ve ücretlendirmenin yeniden düzenlenmesi gibi konular yer aldı ve yer almaya da devam ediyor. Kadınlar dün yine, ilk başlarda olduğu gibi çalışma koşullarının iyileştirilmesi, bağımsızlık, haksızlıkların ortadan kaldırılması ve en önemlisi de daha iyi yaşama koşullarını elde edebilmek için duyurdu sesini. Yine geçmişte olduğu gibi günümüzde de özel sektörde eşit çalışma şartlarında dahi kadınlar, erkeklere göre daha düşük ücret alıyor. Öyle anlaşılıyor ki dünden bugüne değişen pek fazla bir şey yok ne yazık ki.
Kadın ya da erkek fark etmez, insan ilk önce insandır. En çok bu yüzden değer görmelidir. Kadınlar geçmişte çoğu toplumda ikinci sınıf vatandaş olarak görüldü. Bugün bu zihniyetin önüne bir nebze geçilmiş olsa da henüz tamamen yok edilmiş değil maalesef. Dün olduğu gibi bugün de bir toplumda ortaya çıkan herhangi bir problemin ya da çaresizliğin yükünü en çok kadınlar omuzluyor.