Geçmişe özlem
Samimiyet, dostluk, sevgi, dayanışma, anlayış, güven… Hepsi de çok güzel kavramlardır bunların. İnsan çevresinde daima bunları görmek ister. Zaten bu kavramlar da insan doğasına özgüdür. O yüzden en çok bunlara ihtiyaç duyarız günlük hayatımızda.
Son zamanlarda yaşadıklarımız, duyduklarımız ve hissettiklerimiz geçmişte aldığımız o tadı vermiyor artık. Her geçen günü bir öncekinden daha arar duruma geldik. Sanırım bu yüzden artık insanlar, gittikçe geleceği hakkında endişe duymaya başladı.
Gün geçtikçe artan siyasi gerilimler, manşetlerden düşmeyen trafik kazaları, sosyal medyada gereksiz birçok paylaşımın neden olduğu yoğun bilgi kirliliği, günlük hayatımızın her alanında ve her anında gösteriyor kendini maalesef. Bir parça mutluluğa hasret kaldık.
Sokaklarda, yollarda, çalışma ortamlarında, yani günlük hayatın hemen her alanında birinin, bir başkasının düşüncesine, fikirlerine, kararlarına olan saygı ve anlayışı azalmış. İnsanlardan birinin diğerine güvenmesi ender rastlanır bir durum olmuş artık. Belki bu durum hep vardı ve hiç değişmedi ya da belki de yaşadığımız zamanı sürekli eleştirdiğimiz için geçmişe hep özlem duyuyoruz Oysa neyi daha fazla hayatımıza katıp paylaşırsak veya neyle daha çok iç içe yaşarsak en fazla onun çoğalmasını sağlarız.
İnsan yaşamını şiirlerine çok güzel yansıtan Can Yücel’in de mısralarında yer verdiği gibi;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün,
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...