Hakikati anlamak

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Naropa, devrinin en büyük alimlerinden birisiydi. Çok okumuştu. Çok şey biliyordu. Onun ülke çapında binlerce öğrencisi vardı.

 

Bir gün öğrencilerinin arasında oturuyordu. Onu tatlı bir uyku sarıverdi. Uykunun ağırlığına daha fazla dayanamadı ve derin bir uykuya daldı. Uykuya daldıktan birkaç dakika sonra bir rüya gördü. Rüyasında bir kocakarı vardı. Bu kocakarının gözleri ışıl ışıldı, ama yüzüne bakılacağı yoktu. Bedeni çok çirkindi. Naropa, bu çirkinlik karşısında debelenmeye başladı. Oradan kaçmak istiyordu, ama kaçacak bir yeri yoktu. Çünkü bu bir rüyaydı. Kocakarının görüntüsü mide bulandırıcı, tiksindiriciydi. Sanki kocakarı tarafından büyülenmişti. Yerinden kımıldayamıyordu. Bir köşeye sıkışmıştı.

Tam bu sırada kocakarı “Naropa, ne yapıyorsun?” diye sordu. Naropa, “Okuyorum” diye cevapladı. Kocakarı “Ne okuyorsun?” dedi.

Naropa “Felsefe, din, mantık, gramer, matematik okuyorum” diye cevapladı.

Kocakarı “Bunları anlıyor musun?” dedi.

Naropa “Tabi ki onları anlıyorum” dedi.

 

Kocakarı “Kelimeleri mi anlıyorsun yoksa anlamını mı?” diye sordu. Naropa, bu soru karşısında dondu kaldı. Çünkü hayatında milyonlarca soruya muhatap olmuştu ama böyle bir soruyu ilk defa duyuyordu. “Sözcüğü, kelimeyi mi anlıyorum yoksa anlamını mı?” diye içinden geçirdi.

 

Kocakarının derinlere işleyen bakışı onun ruhuna sarıyordu. Ona yalan söyleyemezdi. “Sözcükleri, kelimeleri anlıyorum” dedi.

Bu cevap karşısında kocakarı çok mutlu oldu, dans etmeye başladı. Kadın mutlu oldukça, dans ettikçe gençleşiyor ve güzelleşiyordu.

Naropa, bu durum karşısında da şok olmuştu.

 

Naropa, “Bu cevabımla onu çok mutlu ettim. Neden daha çok mutlu etmeyeyim ki?” diye içinden geçirdi. “Evet, anlamlarını da anlıyorum” deyiverdi.

Kadın birden bire gülmeyi ve dans etmeyi kesti. Ağlamaya başladı. Çirkinliği daha fazlasıyla geri geldi. Naropa şaşkınlıkla “Neden” dedi. “Neden ağlayıp sızlıyorsun? Neden gözyaşı döküyorsun? Demin ne güzel dans edip şarkı söylüyordun. Ne oldu?

 

Kocakarı, “Evet, dans edip şarkı söylüyordum” dedi.

Çünkü bana doğruyu söylemiştin. Beni mutlu eden oydu. Çünkü senin gibi büyük bir alim bana doğruyu söylemişti. Ama şimdi tam tersi oldu. Bu sefer bana yalan söyledin. Sen de biliyorsun, ben de biliyorum ki sen anlamını anlamıyorsun

Naropa rüyadan uyandı. Hemen bulunduğu eğitim yuvasını terk etti. O günden sonra hiçbir kutsal yazıta el sürmedi. Sadece kelimeyi anlayarak herkesi kandırdığını, sadece sözcüğü anlayarak çirkin kocakarı olduğunun farkına vardı.

 

Kelimenin anlamını anlamak çok zordur. Eskiler buna eşyanın hakikatini anlamak derler. Şimdi size “Bir kedi düşünün” desem bir kedi düşünürsünüz. Ama işin ilginç tarafı bin kişi aynı anda kedi kelimesini düşünse herkesin düşündüğü kedi farklı oluyor. Kimisi beyaz yavru kedi, kimisi sarı erkek kedi, kimisi Van Kedisi düşünüyor. Yani herkesin kedisi farklı… Eğer kelimenin anlamını anlayabilseydik herkesin aynı kediyi hayal etmesi gerekirdi. Gül kelimesini anlayabilirsin ama gül kelimesinin anlamını anlaman imkansızdır. Gül kelimesini duyunca zihninde bir gül resmi belirir. Ama o gerçek gül değildir. Gerçek gül kokusuyla, rengiyle, duruşuyla canlıdır. Senin zihnindeki gül ise hayalidir. İnsanlar sadece kelimeyi anlar, kelimenin, sözcüğün anlamını anlamak belki Yunus gibi, Mevlana gibi ermişlere nasip olmuştur. Ölüm kelimesini herkes bilir. Ama ölüm herkeste farklı çağırışımlar yapar. Ölümün anlamı herkese göre değişir. Kimi ölümden korkarken kimisi de ölüme güle, oynaya gider.

Hakikati anlamak