Yemezler
Türkçede bir çok kelime ve deyim kendi öz anlamından başka anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamları toplum kendisi üretir ve ülkeye mal eder. Bu kelimeleri ve deyimlere hepimiz biliriz ve kullanırız. Kullanırken bile ne anlama geldiğini, cümlenin gelişinden biliriz. Hatta bazı kelimeleri anlamı dışında olumsuz olarak kullanır, olumlu etkisini yansıtırız.
Türkçe orta asyada kullanılan Ural-Altay kökenli olup, ülkemizde yozlaşarak bu güne kadar gelmesine sebep olduğumuzu düşünmekteyim. İslamiyeti kabul edildiğimiz tarihten başlayarak dilimiz önce Arapça dan etkilendiği, bir çok kelimeninde bu lisandan dilimize transfer edildiği bir gerçektir. Dilimizde bir çok kelime arapçadan etkilenerek ve şekil değiştirerek katılmıştır. Osmanlı döneminde arapçanın daha baskın kullanıldığını görmekteyiz. Din’le yozlaşan ana dilimiz, birde Farsçanın tesirinde kalmış, edebiyat ve buna bağlı akımların dilimize hakim olması ile dilimiz uzun dönem etkilemiştir. Şiirler ve edebi eserler içinde birçok kelime farsçadan intihal edilmiştir.
Osmanlı döneminde bir padişahın fermanı ile Fransa’ya verilen kapütilasyonlar ile Fransızca ülkede hakimiyet kurmaya başlamıştır. 120 okul açma imtiyazını kullanan Fransa, Istanbul’da açtığı okulların etkisi ile günlük konuşma lisanına Fransızca da duhul olmuştur. Fransızcanın etkin olduğunu gören Amerika lılar Osmanlıların zayıf anını kollayarak 400 Amerikan okulu açma imtiyazını koparmış ve ilk olarak Istanbulda Robert College olarak 1863 yılında açılmıştır. Bu aslında 1790 lı senelerde Osmanlı donanmasının Amerikan donanmasından esir alınan 4 savaş gemisi ve müretebatın bir intikamı niteliğindeydi.
Robert College dan sonra sırasıyla açılan okullar Kayseri, Tarsus, ve Elazığ gibi Ermenilerin yoğun olduğu illerde seçilmesi, bir başka ilginç konudur. Genç Türkiye’nin oluşum sürecinde Fransızca ağırlıklı olmasını izleyen senelerde, İngilizce, Amerikan okullarının açılması ile daha da öne geçtiğini düşünmekteyim. Amerika’nın 200 senelik Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında, Fransızca nın değer yitirmesi, İngilizcenin öne çıkmasına neden olmuştur. Büyük Ortadoğu Projesinin ana maddesi Petrol olduğunu bilmeyen kalmadığına inanmaktayım. Petrole sahip olan, Dünya ya sahip olacağı kaçınılmazdır. Savaşların çıkma nedenlerinin altında bu gerçekler yatmaktadır.
Türkçe konuşan ülkeler içinde teknolojik gelişmeye ayak uyduramayan ülkeler, başka ülkelerin ürettiği teknolojilerde kullanılan kelimeleri hiç bir değişikliğe uğratmadan aldığından, ülke içinde kullanılan dil üzerinde bir başka etken daha ortaya çıkmış olmakta. Arapça, Farsça, Fransızca ve son olarak İngilizce ile etkilenen dilimiz anlaşılmaz bir karmaşa içinde olduğunu görmekteyiz. Benim ülkemde bir başka ülkenin dolaylıda olsa egemen olmasını siz nasıl kabul edersiniz bilmem amma, benim toleransımın olmadığını açıkca söyliyebilirim.
Benim hem içerde hemde dışarda tek düşmanım olduğunu bilmekteyim. Hafızanızı zorlarsanız Yunan birlikleri İzmir’i işgal ettikleri gün vilayet binasında Yunan bayrağının çekildiği bir resim vardır. Karenin içinde mutluluktan uçan, kendi ülkesini temsil eden uzun boylu iri yarı adam Amerika’nın büyük elçisidir.
1950 senesinde Kore’de destan yazan bir Türkiye ordusu, Amerika’yı korkutmuş, bu nedenle bu kurumun yıpratılması için 5 kenar binada yapılan uzun vadeli planla, Türk Ordu sisteminin çökertilmesi için hedef kişi ve ona bağlı sistem geliştirilmesi uzun zaman almadığına inanmaktayım. Ilımlı islami bir devlet ve bunu yönetebilecek emir erini Amerika, her zaman bulabilecek alt yapıyı, plan içinde hareketle, sistemi kurması pek problem teşkil etmediğini görmekteyiz. F tipi bir organizasyonla Türkiye’yi kullanarak, orta doğuyu uzaktan kontrol etmek gibi bir senaryo içinde yürütülen taktiksel sistem.
Orta doğuda doğal gaz ve petrole sahip Suriye’nin yeri önem arzettiğini herkes bilmekte, fakat nasıl çözüleceği konusunda bir yorum yapılamadığını düşünsekte, Okyanus ötesi buna da çareyi uzaktan kumanda ederek getirdiğini izlemekteyiz. Yanan kor ateşi elle tutmaktansa, bir maşa kullanmayı herzaman bilen Amerika, Suriye’nin arkasında bulunan Çin’in doğrudan değilde dolaylı olarak nabzını ölçmek için bizim başefendiyi kullandığını düşünmekteyim. Nükleer Enerji ve Rüzgar Enerji türbinleri konusunda Türkiye ile ciddi konuşmalara giren Amerika’nın, bu iki konuda başefendinin Çin’e gitmesini kabul edermiydi diye aklımda hep bir soru vardır.
Matematikte kabul edilmeyecek bir konuyu hatırlar, tanıtımına bayılırım. A eşittir B ye diye başlar yani a=b . Her iki tarafı a ile çarpın. AB olan tarafı eşitliğin öteki tarafına geçirin . a²- ab=0 halinden devam ederseniz a=2a eder. Geçtiğimiz hafta başefendinin Çin ziyaretinde özellikle Suriye’nin konuşulduğu senaryo, kanımca a=2a denklemindeki abesle iştigal gibi bir durum olsa gerek diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.