Adli yıl açılışı
Her adli yıl açılışında, yargının sıkıntılarını ve sorunlarını dile getiririz. Ancak dünden bugüne, yargının sıkıntı ve sorunlarına bir çözüm bulamadığımız gibi sıkıntı ve sorunlar azalmadı, gittikçe daha da arttı. Durum böyle iken bana ne demeden yargının sıkıntı ve sorunlarını dile getirmeye devam edeceğiz.
Adliyede duruşma salonlarına girdiğimizde gözümüze çarpan ilk söz; 'Adalet Mülkün Temelidir.' Buradaki mülk devlettir. Adalet gerçekleşmediğinde devletin temelinin sarsıldığı bilinmelidir. Yargı işlevini yerine getirmediğinde, devletin kurum ve kuruluşları işlemez hale gelir. Devlet, devlet olmaktan çıkar.Bu itibarla da devletin varlık nedeni sona erer.
Ülkemizde yargıya inan ve güven iyiden iyiye günden güne zayıflamaktadır. Nitekim yakın bir zamanda C.B. Yardımcısı yargıya güvenin yüzde 38’lerde olduğunu açıkladı.Bu oran iyimser bir orandır. Zira,yargıya güvenin daha aşağı oranlarda olduğunu düşünüyorum. Yüzde 38’i doğru kabul etsek bile bu vahim bir orandır.
Yargıya güvenin bu noktaya gelmesinde elbette ki kusur ve sorumluluğu olanlar vardır. Kusur ve sorumluluğu olanlar bir vicdan muhasebesi yaptıklarında kusur ve sorumluluklarını kabul ederlerse yargıya güveni yukarılara taşımak mümkün olabilir. Aksi halde, yargıya güveni yukarılara taşımak ham hayalden öteye geçmez.
Yargıya güvenin azalma nedenlerini tespit etmek suretiyle yargıya güveni arttırmak, gerekli yasal düzenlemeleri, Avrupa Birliği kriterleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarını esas almak suretiyle gerçekleştirmek gerekir. Aksi bir anlayış yargıya güveni büsbütün aşağılara düşürür.
Yargıya güveni arttırmanın birinci şartı yargıyı bağımsız hale getirmekten geçer. Anayasamızın 138. maddesi Yargı Bağımsızlığını, 139. Maddesi hakimlik ve savcılık teminatını düzenlemiştir.
138 maddeye göre, hakimler görevlerinde bağımsız olup, Anayasa, kanuna, hukuka uygun olarak ve vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Diğer yandan aynı maddede 'Hiçbir organ, makam, mercii veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderme telkin ve tavsiye telkinde bulunamaz’ demektedir.
Anayasamızın bu maddesine aykırı düzenlemeler ve uygulamalar Anayasamızın özüne ve sözüne aykırılık teşkil ettiği gibi başlı başına Anayasayı ihlal suçunu da oluşturur. Demokrasinin olmazsa olmazı kuvvetler ayrımıdır. Kuvvetler ayrımı yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ayrımdır. Bu ayrım erkler arasında bir üstünlük değildir.Bu erklerin görev ve yetki alanlarında birbirlerine müdahale etmemesidir. Bu erkler, yetkilerini kullanırken ve görevlerini yaparken, yürütmenin müdahalede bulunması halinde, demokrasi demokrasi olmaktan çıkar. Üç erkin görev ve yetkilerini tek elde toplanmasına yol açar. Böyle bir anlayış demokratik rejimden bütünüyle uzaklaşmaya neden olur.
Bugünlerde bütün siyasi partiler yargı reformundan bahsediyorlar. Demek ki yargıda bir takım sıkıntı ve sorunların varlığını görmüş bulunuyorlar. Bunu olumlu bir gelişme olarak kabul etmek gerekir.Yargının en büyük sorununun yargı bağımsızlığı olduğu unutulmamalıdır. Yargı bağımsızlığının en büyük şartı ise öncelikle Hakimler Savcılar Kurulu’nun Anayasa Mahkemesi’nin ve Mülakat Kurulu’nun teşkil tarzını değiştirmekten geçer. Gerek Hakimler Savcılar Kurulu üyeleri, Anayasa Mahkemesi üyeleri ve Mülakat Kurulu Üyeleri, siyasal iktidar tarafından belirlenmektedir.
Bir hakimde bulunması gerekli en önemli şart hakimin bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır. Siyasal iktidar tarafından seçilen bir hakimin bağımsız ve tarafsız olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Zira verdikleri kararlarda kendilerini seçenlere karşı minnet ve şükran borçlarını ödemektedirler. Dileğim odur ki yargı reformu yapılacaksa bu konudaki yasal düzenlemelerin, açıklamış bulunduğumuz itirazlar, Avrupa Birliği Kriterleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları gibi unsurlar göz önünde bulundurulmak suretiyle ve Evrensel Hukuk Kuralları esas alınmak suretiyle gerçekleştirilmesidir.
Bilindiği gibi yargı üç sacayağından oluşmaktadır. Karar veren hakim, iddiayı temsil eden savcı ve savunmayı temsil eden avukattan ibarettir. Bu üç sacayağından birisi eksik olduğu zaman başlı başına adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş olur ve bu durum hak ihlalini doğurur. Hak ihlali, o ülkenin maddi ve manevi tazminatla sorumlu tutulmasına neden olur.