FİLOZOF BİR ANNE:FATMA PEKŞEN
Fatma Pekşen'i Divriği Mutfağı kitaplarında tanıdım ilk kez... Müjgan Üçer'le yazdıkları Divriği Mutfak Kültürü isimli kitabı okumaya doyamamıştım. -Fatma ve Müjgan Hanım, 2010 yılında bu kitabı daha da genişleterek çok detaylı bir yemek kültürü kitabı haline getirdiler.- Divriği'deki ünlü camiyi de başka bir kaynaktan okuyup öğrenmiştim. Hem Fatma ile tanışmak, hem de o ünlü camiyi görmek için kalkıp Sivas'a gittim. İyi ki gitmişim, hem muhteşem camiyi görme; hem de Fatma gibi çok özel bir kadınla dost olmak fırsatını yakaladım.
Anneler günü nedeni ile Fatma'yı yazmak istememim dolu nedeni var. Önce, aslında "anneler günü" kavramının tamamen ticari bir kavram olduğunu, her günün anneler günü olması gerektiğini düşündüğümü de buraya yazayım.
Divriliği Fatma, Divriliği Mahir Pekşen ile evli. Mahir Bey şair, yazar hayatı dolu yaşayan bir insan. İki oğulları var. Tarık, epilepsi hastası; diğer oğlu Halil ise tıp doktour Fatmanın. Tarık, 3 yaşında geçirdiği ateşli havaleli bir hastalıktan sonra epilepsi olmuş. Oğlunun hastalığı Fatma'nın yaşamına yön vermiş desem, her halde yanılmam.
Altı sene evvel Sivas'a gittiğime Fatma ve Mahir Bey, Tarık'la birlikte beni Divriği'ğe götürdüler. Harika bir yer Divriği. Anadolu mimarisinin özelliğini taşıyan evleri; taş döşeli sokakları; tahtadan yapılmış sanat eseri minareleri; unutamayacağım yeşilliği; ölmeden önce en az bir kere daha görmek istediğim taş işlemesinin en güzel örneği camisi ve misafirperver, saygılı, sevecen insanları...
Bakın 6 sene evvel Divriği'de bana neler ikram etmişler: Alatlı pilav. Divriği'nin en meşhur yemeği bu. Adeta kutsanmış bir yiyecek bu. Alatlı pilav yiyenin bir sene boyunca güçlü olacağına inanılıyor. İçerisine pirinç, soğan, et, üzüm ve mukaşşer (kabuğu soyulup ikiye ayrılmış nohut) konuyor.Bulgurlu iç. Asma yaprağına sararak yemişiz bu hafif sulu içi... Fatma, hemen bana, yarık veya dilik denilen dilimli bağ yapraklarının bütün yaprağa kıyasla daha lezzetli olduğunu öğretmiş. Kızarmış yufka, bal, pekmez, zeytin peynir. Divriği'de adet böyleymiş, önce bulgurlu iç, sonra sütlü yufka, bal, peynir çay... Sütlü yufka başlı başına incelenecek bir konu, detaya girmek istemiyorum. Bütün bunları Fatma'nın aynı zamanda çok becerikli bir yemek kültürü kitabı yazarı ve aşçı olduğunu anlatmak için yazdım.
Örnek bir anne Fatma Pekşen. Önce, anneliğin sadece insanlar için değil, tüm doğayı kapsayan bir güdü olduğunu söylüyor ve kendi annesinden örnek veriyor: "Divriği'de her evde inek, tavuk gibi hayvanlarla çok miktarda da çiçek olurdu. Annem, evdeki her türlü canlının annesiydi. Hayvanların ve çiçeklerin bakımını yaparken onlarla konuşurdu. O nedenle de hayvanlarımız ve çiçeklerimiz çok sağlıklıydı. Nitekim annem öldüğü gün, 7 kök çiçeğimiz soldu, boyunlarını büküp kurudular."
Oğlu Tarık doğduğunda Fatma 18 yaşındaymış. Genç bir kadın, epilepsi bir çocukla hem büyümüş, hem büyütmüş. Mahir Bey, Fatma'nın hep yanında ve yardımında olmuş... Çocuklarına masal okurken, masal bitince Fatma kendi düzenlediği masalları anlatırmış onlara. Bu anlatılar zaman içerisinde kitaplara dönüşmüş. Bugün Fatma'nın çok sayıda öykü ve gençlere yönelik kitapları bulunuyor.
Gerçek anlamda okuyan bir kadın Fatma. Yeni bilgiler almaya o kadar istekli ki eğer, eline yeni kitap geçmezse eskileri yeniden okurmuş. 20 sene kayınvalidesi ile oturmuş. Divriği'den Sivas'a taşındıklarında bir türlü apartman hayatına alışamamış kayınvalide. Bir süre sonra da parkinson olmuş. Böylece Fatma, ömrünün baharında bir taraftan parkinson kayınvalideye, diğer taraftan da epilepsi hastası çocuğuna bakmak zorunda kalmış. Bu durumdan hiç şikayetçi olmadığı gibi, okula giden çocuklarına özenip, yarım bırakmak zorunda kaldığı liseyi de dışardan bitirmiş.
Bu yazıyı yazmak için Fatma ile uzun bir telefon görüşmesi yaptım. Konuşma sırasında not aldım. Şimdi notlarıma bakıyorum ve Fatma'nın aslında bir filozof olduğunu düşünüyorum! İlk kitabı, yukarıda belirttiğim gibi, Müjgan Üçer'le yazdığı Divriği Mutfak Kültürü Fatma'nın. Bu kitapdan önce yerel gazete ve dergilerde kadın sorunları üzerine yazılar yazmış. Diyor ki: "şimdi ilk yazılarıma bakınca onları pek karamsar buluyorum. Halbuki, yaşam bir sınav gibidir. Zor sorular da çıkabilir! Yaşamda her türlü renk vardır. Bütün renklerden hoşlanmayabilirsiniz ama onları algılamak zorundasız. Bugüne kolay gelmedim tabii. Bir dolu aşamadan geçtim. Oğlum Tarık, okuma yazma bildiği için bilgisayar kullanabiliyor. Bilgisayar için gerekli olan tüm İngilizce terimleri anlıyor. Hatta, kendisini İngilizce öğrenmemiz konusunda ikna etmeye çalıştım, başaramadım. Tarık için bir facebook sayfası da açıldı. Kendisi oradan arkadaşlarıyla haberleşiyor da."
"Eğer çocuğunuzun bir özürü varsa onu saklamayın. Ben hiç gizlemedim çocuğumun özürünü. Tersine epilepsiyi öğrendim. Çocuğuma okuduklarımı uygulayarak yaklaştım. Bir de sabır etmesini bilmek gerek. Sabreden insan, mutlaka yakalıyor başarıyı. Sivas'da ki tüm kültür etkinliklerini yakından takip ederiz, karı koca. Her gittiğimiz yere oğlumuz Tarık'ı da götürdük. Böylece kültür etkinliklerinin içerisinde büyüdü oğlum. Yaşantımızı Tarık'ın yapmak istediklerini, hoşlandıklarını gözeterek kurduk. Bu davranışımızla onunla aramızda gerçek sevgi bağı oluşturduk. Ortam da huzurlu olunca, ben daha kolay çalışıp, kitaplarımı yazabildim, okumaya zaman ayırabildim."
Yaşam serüvenini yakından inceleyince Fatma'nın her dönemde mutlaka birşey ürettiğini, birgün bile boş kalmadığını gördüm. Önce bir sürücü ehliyeti almış. Sonra ebru ve kumaş boyama kurslarına gitmiş. 10 sene boyunca, doyuncaya kadar boyamış Fatma... Bu arada sergiler açmış, beğenilen panolar yapmış. Bugün, o senelerde ürettiği panolarının süslediği birçok ev bulunuyormuş Sivas'ta... Gençlik yazıları yazabilmek için dolu kitaplar okumuş, öğrencileri gözlemiş... Diyor ki: "Anadolu çok bereketli topraklara sahip, almasını bilirseniz bilgi dolu. Benim antenlerim sürekli açık. Attığım her adımı malzeme bulabilmek için atıyorum."
Sanata hem kabiliyeti, hem ilgisi fazlasıyla var Fatma'nın. İlerki yıllarda resim yapmak ve bir enstrüman çalmak istiyor. Yapmak istedikleri arasında İngilizce ve Arapça öğrenmek de var.
Sivas'ta özel bir üniversite açılması söz konusu imiş. Bu üniversitede aşçılıkla ilgili bir bölüm de olacakmış. Fatma, mutfak konusundaki derin bilgi birikimini buradaki öğrencilerle paylaşsa ne iyi olur diye düşündüm.