Merkezde ol
Eugen Herrigel okçuluk sanatına ilgi duyuyordu. Japonya’da bir Zen üstadından okçuluk dersleri almaya başladı.
Aradan tam 3 yıl geçti. Zen üstadı her zaman “Her şeyi iyi yapıyorsun ama yeterli değil” diyordu. Herrigel, daha çok çalışıyordu. Okçuluğu mükemmel bir hale gelmişti. Hedefi yüzde yüz vuruyordu. Ama üstattan hep aynı cümleleri duyuyordu. “Çok iyi gidiyorsun ama yeterli değil.”
Bir gün Herrigel üstadının yanına gitti. “Üstadım, yüzde yüz hedefi tutturuyorum. Benden daha ne bekliyorsunuz? Nasıl daha ileri gidebilirim? Yüzde yüz doğruluk varken bunun ötesi nasıl olabilir ki?” dedi.
Üstad gülümseyerek “Ben senin iyi nişan almanla, oku hedefe fırlatmanla, okçuluğunla ilgilenmiyorum” dedi. “Ben seninle ilgileniyorum. Mükemmel bir atıcı oldun. Okun yayı terk ettiğinde sen kendinin farkında değilsin. Oku atmak için yay gerildiğinde içeride senin bilincinin de gerilmesi lazım. Öyle olduğunda hedefi kaçırsan bile hiç fark etmez. Önemli olan içeride ruhsal hedefin kaçırılmamasıdır. Ama sen bunu kaçırıyorsun. Mükemmel bir teknisyen oldun, harika bir taklitçi oldun ama kendin olamadın.”
Herrigel, bir süre sonra çaresizliğe kapıldı. Ve bir gün okuldan ayrılmaya karar verdi. Çünkü, ne kadar çalışırsa çalışsın her şey nafileydi. Üstad, sürekli Herrigel’i içerde bir hedef yaratması konusunda zorluyordu. “Bir yayda ikili ok olmalı. Birisi dışarıdaki hedefe yönelen, diğeri içerdeki, öze yönelen” diyordu.
Herrigel üstadına, “Artık ayrılacağım. İstediğiniz şeyler gerçekleştirilemez” dedi. Ertesi gün eşyalarını topladı ve üstadı ile vedalaşmak için onun yanına gitti. Üstad başka bir öğrenciye ders veriyordu. Herrigel oturup onları seyretmeye başladı. Herrigel, artık işin içinde değildi. O artık bir öğrenci değildi. İşin dışındaydı. Sadece seyrediyordu. Herrigel tam seyrederken üstad nişan alıyordu. Herrigel ilk defa üstadı dikkatlice izlemeye başladı. Şimdiye kadar hep kendi çabasına odaklanmıştı, üstadına hiç odaklanmamıştı. Şimdi üstadının ok atışına dikkat kesildi. Sanki 3 yıldan beri ilk defa üstadını görüyordu. Hiç bu gözle bakmamıştı. Tam bu anda içinde bir his oluştu, ayağa kalktı, ustasının yanına geldi. Oku ve yayı eline alıp gerdi. Oku fırlattı. Ok hedefine varınca üstad onu alkışladı ve ona sarıldı. “Tamam, şimdi oldu. İlk kez yaptın. Çok mutluyum” dedi.
Herrigel, ilk kez başarmıştı. Peki ne yapmıştı? Ne olmuştu?
İlk kez kendi içinde merkezlenmişti. Bu oku görev olarak değil, içinden geldiği, zevk aldığı için atmıştı. Her ne yaparsan yap, merkeze odaklanarak yap. Okun birisi hedefe giderken diğeri içeri gitmeli. Oku atarken farkında ol. Farkında olmadan attığın, yaptığın işin hiçbir anlamı yoktur. Çok başarılı olsan bile bir anlamı yoktur. Bir şeyi görev olarak yapan birisi kendi içine, özüne, merkezine odaklanamaz. Ama farkındalıkla ve sevgiyle yaptığında iki oku da fırlatmış olur insan.
Merkezine odaklanmadan yaptığın yemeğin bile tadı olmaz. Ona sevgini katamazsın. Bir bardak suyu alelade içmek var. Ama o suyu severek, güzel sözler söyleyerek içmek var. İç ile dış, özle kabuk, bedenle ruh bir olduğunda her şeyin tam farkına varırız.