Ahlak! Sadece ahlak! Mutlak ahlak!
İslam peygamberi Hz. Muhammed, ömrünün ilk 40 yılında peygamber olarak yaşamadı. Ama kuşkusuz bir peygamber gibi yaşadı. Toplumun putlara taptığı Arap coğrafyasında, hem de 35 yaşındayken içerisinde yaşadığı halk O’na “el-emin” adını verdi. Yani güvenilir kişi. Toplum O’na 40 yaşına kadar peygamber olduğu için saygı göstermedi, peygamber olduğu için güvenmedi çünkü 40 yaşına kadar peygamber olduğu belli değildi, bilinmiyordu. O’na sevginin ve güvenin tek nedeni sahip olduğu yüksek “ahlak” tı.
Peki Arap toplumu, yüce peygamberin ilk 40 yıllık yaşamında O’na neden güvendi, neden sevdi, neden O’nu kendine örnek aldı?
Öyle ya, peygamberlik tebliğ edilene kadar, yani 40 yaşına kadar diğer insanlar gibi yaşayan İslam peygamberi halka bir din tebliğinde de bulunmamıştı. O’nu bu kadar çok sevdiren yönü ise, kuşkusuz “ahlak”ıydı. O’nun bu yönünü anlatan şu ayet te yine Kur’an-ı Kerim’de yer almakta: “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem 68:4)
Peki, bize ne oldu da, ahlakı egemen kılmamız gerekirken, bundan her geçen gün giderek uzaklaştık. Hep beraber buna kafa yormamız, bunun çözümü için çalışmamız gerekiyor.
Neden yalan söylüyoruz? “Bizden” gördüklerimize neden avantaj sağlıyoruz, adaleti neden unuttuk, liyakati neden unuttuk, neden işi ehline vermiyoruz, kamunun kaynaklarını neden emanet olarak görüp hassas davranmıyoruz, neden israf ediyoruz, vicdanlarımız neden karardı, terazimiz neden şaştı, haram yerken neden hiç rahatsız olmuyoruz artık, neden dedikodudan bu kadar zevk alıyoruz, saatlerce televizyonlarda bu programları neden izliyoruz, neden ticarette hile yapıyoruz, neden çürük domatesleri alta, sağlamları üste koyuyoruz, neden bu kadar öfkeliyiz, kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri nasıl oluyor da bu kadar artabiliyor, neden hukuk ’a olan güvenimiz bu kadar azaldı, komşumuz aç iken nasıl oluyor da bu kadar huzur içerisinde uyuyabiliyoruz??
Neden?....
İşin özünü nasıl oluyor da bu kadar kaçırabildiğimizi anlayamıyorum gerçekten. “Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen bir peygamberin ümmeti iken, nasıl oluyor da bu kadar savrulabildik?
Cevap aslında çok basit! Çünkü bizler, şekle bakacağız diye işin özünü kaçırıyoruz. Misvak, tesettür modası, takke, sarık, cüppe, tespih, mevlit, konuşulan dil, terminoloji, cami derken, “ahlak” ı ıskalıyoruz.
Bakınız, büyük bir üniversitede aralarında ilahiyat fakültesi öğrencilerinin de bulunduğu 850 öğrenci ile anket yapılmış. Tek soru sorulmuş.
SORU ŞU: Size göre Hz. Peygamberin en önemli Beş Sünnetini sırasıyla sayar mısınız?
CEVAPLARIN % 87 sinde sakal, sarık, cüppe, misvak, tespih blok halinde ilk beş sırada yer alırken,
Maalesef;
%13 ünün ilk beş sıralamasında aşağıdaki özelliklerinden sadece birer tanesi yer almış.
1) Güler yüzlüydü.
2) Haram yemezdi.
3) Yalan söylemezdi.
4) Asla küfür etmezdi.
5) Yemeğini ölçülü yerdi.
6) Ticareti ahlaklı yapardı.
7) Çocukları asla dövmezdi.
8) Dedikodu, gıybet yapmazdı.
9) Sofradan doymadan kalkardı.
10) Hiç kimseye hakaret etmezdi.
11) Hiç eşlerine bağırmaz ve dövmezdi.
12) Yüzünden tebessüm hiç eksik olmazdı.
13) Eşlerine çok müşfik (şefkatli) davranırdı.
14) Ticarette malın çürüğünü, defolusunu gizlemezdi.
15) Öbür dünyada faydası olmayacak işi, bu dünyada da yapmazdı.
16) Kendisi için uygun görmediğini, başkaları için de uygun görmezdi.
İçerisinden ahlakı alınmaya ve içi boşaltılmaya çalışılan bir din yaşıyoruz bugün ne yazık ki. Ve en acısı da, sanırım tarihte hiç olmadığı kadar sinsi ve planlı bir şekilde yapılıyor bu! Failleri kim peki bunun? Kuşkusuz bu yazıya en çok kızanlardır! Ve onlar ki, suda balık, havada kuş ve toprakta karınca kadar çokturlar. Ve onlardır ki, muktedirdirler! Peki ya siz? Siz de kızdınız mı bana bu satırları okurken?